S
A B A H L A R I B U R G A Z A D A (3)
..........................
VARTOLU
Aliço
kimdir, Öğretmen Evinin önündeki erketesi Vartolu kimdir? Merak eder durur, o
nedenle sabahları, bunu bana anlatacak yeşil gözlü dede istiridyeyi, Çamakya
sahilinde arar dururken, tam yirmi bir gün sonra buldum onu en son bıraktığım
yerde dinlenirken… dedim;
“Işığa, yüzdüğümüz, istiridyelerin
kutsal anası, ışığa yürümüş,
insan güzeli komşum, Madam Marta ile
anılan koyda,
yetmişli yılların sonunda beni vaftiz edip
Burgazlı eden...
suyu yudum yudum koklamayı,
istiridye, midye, pina, pavurya ve ıstakozlarla konuşmayı, şarkı
söylemeyi, güneşi iple denize çekmeyi,
yakamozlar üstünde yürümeyi,
gece günden gelip, izleyen güne
savrulduğunda,
yaylılar rüzgârla süzülür,
korno ve obua, yükselen dalgalara eşlik ederken
yükselen martıların kanatlarıyla
tempolu davulların sesini
moderato rüzgârla gelen boleroyu,
allegro moderato tempoyla yağan konçertoyu
dinlemeyi,
alacakaranlıkta triangolonun sesi ile
Hıristos’ta asılı kalan, birkaç mimoza
kokulu damlayı, koklamayı
bana öğreten sen;
Bu kadim toprakları, sonsuz bilgeliğin
ile koruyup, şefkatin ile kollayan,
Ey yeşil gözlü dede istiridye!
Söyle bana,
Kimdir Aliço? Öğretmen Evi’nin önündeki erkete Vartolu kimdir?
Aralarında bir bağ olduğu rivayeti
nicedir?”
-0-
“Estağfurullah dedi ve bilirsin aynanın önündeki gerçekler
ayna çatlayıp arkasına sızınca, dolanır durur aynanın arkasında rivayeti bin
parça… onun için ben duyduğumu anlatırım ama rivayeti uzunca… hele bu rivayet
bir ters, bir düz, bir de kenar ilmek, Selanik örgü gibi yıllardır adada
dolaşınca bir bozuluyor, bir örülüyor, bir kısalıyor, bir uzuyor ki, örme de ortaya
at. Ada halkı bayılır buna… ben sadece
anlatıcıyım, varsa kusur affola!”
-0-
“Ben, o zamanlar daha yeni yetme bir istiridyeydim.
Kaşığın ucunda, taş oyuk yuvamda bir
lokma deniz piresi ile yetinip, sırtta
bir ince hırka kabuk, Burgaz’ın kıyılarında dolanıp dururdum. Günlerden bir
gün, o gün aralık ayının en uzun gecesi henüz başlamış, bir yandan beynimdeki
imgeleri inci klavyeye yerleştirir, bir yandan da kadehime düşen, Heybeli
mehtabının yakamozunda, lüferimi yudumlarken, sular belirli dizemle titredi, tepe üstü düştüm hayalden gerçeğe…
ve bir ileti düştü bir deniz anasının
gövdesine… gönderen, bir arkadaşımdı. ‘Gördün mü, gördün mü?’ derken, döndüm,
ben de gördüm…
Aya Yorgi Karibi Manastırının tam üstüne
inen, o zaman adını bilmediğim, alaim-i sema denilen ışıktan merdiveni… bütün
ada çalkalanmaya başladı, Aslan başlı, kedi tanrıça Sekhmet’in
aldığını Bast bağışladı rivayeti
ile…
-o-
… ve geçmişi geriye sarıp rivayet edilir
ki, geçmişi, kadim Kato Neohorion ailesi ile ilişkili, çöl gölgesi sarısı ve
parlak çelik grisi tüyleriyle Sambuka, Şile-Hilea ovasında sabah, şah tacı, mercan
köşkü, dağ sümbülü, ballıbaba ve gelinciklerin fısıltılı çiy sohbetlerine kulak
kabartıp, dallarında, nar bülbüllerine şakıma ve dem çekme eğitimi verilen, bir
ardıç ağacının yanından ormana dalıp, az ilerde yabani sarmaşıkların altına
geldiğinde… karşısına çıkan utangaç bir kirpiye, ‘Korkma! Benden sana hiçbir
zarar gelmez.’ demek üzeredir ki, uzaktan kendisini sinsi, sinsi gözetleyen,
kedipol kayıtlarında tecavüzden defalarca sabıkalı, avam Şerafettin’in boynuna
geçen diş izinin acısıyla irkilir…
ve 67 gün sonra bir cumartesi sabahı, kedi
tanrıça Bast’a ettiği hayır miularla, ikisi erkek, dördü dişi altı yavruya, anne
olur. Ancak akşam, ateş
böceklerinin fener alaylı kutlamaları altında bebeleriyle uykuya dalan Sambuka,
sabah bir kâbusla uyanır. Aslan başlı, kedi tanrıça Sekhmet üç yavruyu göğün
yedinci katına yanına aldırmış, boğdurulmuş cansız bedenlerini ortada
bıraktırmıştır. İlenir Sambuka, ilenir ve ilenmesiyle birlikte, yaşayan
bebelerini teker teker kapıp acı, acı miyavlayarak Deniz Börülcesi nam barındığı
evin sahibesinin ayaklarının dibine bırakır.
Börülce ve
eşi ikisi erkek, biri dişi, kalan bebelere, kulaklarına fısıldanan hayır
miularla, renklerine göre, parlak açık sarı renkli dişiye, Susam… anasına
çekmiş, çelik grisi ile karışık kızıl ötesi renk tayfı erkeğe, Sumak… alaca
karanlık çamurda yuvarlanmış portakal renkli, erkeğe de Tarçın, adlarını verirler.
Uzatmayayım,
yağlı süt, papara, hazır mama, ile geçen günlerden sonra yavaş yavaş ergenliğe
geçen bebelerden Tarçın, doğası gereği hiç kendini yormadan Deniz Börülcesi’nin
koruma ve kollaması altında, evde kalmayı, Susam da ressam bir kadının evini
seçer. Yedi evin kedisi, herkesin sevgilisi Sumak ise bir elinde tas, bir
elinde asa, evden eve, dilden dile dolaşmaya başlar.
Günlerden bir
gün, ressam Susam’a, ‘Hazırlanmasını, bir haftalığına bir yere gideceklerini, kız
kısmı kedisini, ona buna bırakamayacağını …’ söyler ve onu, Aya Nikola’da, yaşayan meşhur bir ressam
arkadaşının evine getirir. Ancak doğaya aşık Susam güncel deyimle evdeki karantinaya
inat, bir gün su getiren çırağa yaklaşıp, işveli iki göz süzmeyle, çırağın
bacak arasında durur gibi yapıp, evden kaçar, Burgaz’ın bahçelerine dalar. Birkaç
gün içinde de kan çeker, hayvan sever, uzun boylu, mavi gözlü, Rabia hanımın
Aya Nikola sırtlarındaki evini mesken tutar. Karnını hem burada doyurur, hem türdeşleriyle,
köpeklerle, kargalarla, martılarla kavga edip ekmeğini taştan çıkarır. Ada
halkı arasında, eli maşalı, nam salar. Bir gün evden uzak adanın öbür yakasında,
İndos’ta dolanırken, Boşnak gelini Meliha nam kediseverin evinin bahçesinde,
deli deliyi görünce çomağını saklarmış misali, koca ciğeri, cenbiye gibi tırnakları
ile hallaç titizliğinde ayıklayıp, dilip, ortaya kanlı kedi maması gibi koyan Kömür’ün,
söğüt dalına asılı ciğerli oltasına takılır. O anda Susam Kömür’e dönmüş, Kömür
de Susam’la bezenmiştir. Rengi atmış, sarısiyah hanım köylü olmuş Kömür ile Susam’ın
kiraladıkları Aya Nikola’nın metruk bakkal dükkânında oturur olmuş, doğan
bebelerinden birisine babasının kömür karası, nerededir bilinmez dayısının,
alaca karanlık renginden gelen gelenlerle Karabiber adı konmuştur. Görenlerin
gözlerine vurulduğu, hemcinslerinin hasetten kudurduğu Susam artık Aya
Nikola’da yaşasa da ünü, İndos’ta yeşil boyalı, zincirli evde yaşayan bir diğer
güzel gözlü, güzel sözlü, Sürtüğün kulağına nasıl fısıldanmışsa fısıldanmış…
Sürtüğün de ‘Kömür Sürtük’ten Sürtük de Kömür’den uzak dursun aman…’ dağlara
taşlara güzellik ve işvedeki namı da Susam’ın kulağına öyle fısıldanmıştır.
Karabiber,
kardeşleri ile Aya Nikola ile Kalpazankaya arasında kertenkele ve salyangozları
tepikleyip, karı koca kavga eden martı dırdırlarını dinleyip, tehlikeli
kargaları belleklerine işlediler. Mor dikenleri elleyip, patilerini kuma
gömdüler. Begonvillere konup kalkan arıları izlediler. Gece sarmaşıklara,
oradan da yıldızlara tırmandılar. Kümeslere dalıp, yumurta çaldılar. Ahırlarda
atlar, bit, pire bilumum haşarat-ı hayvaniye ile beraber uyudular. Burunlarında
birer uçuç böceği ile uyandılar. Yağan yağmura şaşkınlıkla baktılar. Ama
Karabiber’in bugünlerden tek aklında kalan, takma adı ‘Soeara Merdeka’ İbibik’tir,
ona havaya yem atıp kapmasını öğreten, doğruluğu savunup, kötülükle savaşan, yeraltına
inmiş Endonezya İbibik Hareketinden arta kalan bir avuç müridiyle Kalpazankaya
sırtlarından Hıristos’a kadar uzanan ormanda, gölgelerle gizli yaşayan…
-0-
… ve yine
rivayet odur ki, artık rastlantı mı diyelim, bu kadar rastlantıya da dur mu diyelim?
Yeğeninin kedi severliğini bilen Deniz Börülcesi, yedi evin kedisi Sumağı, Burgazada İndos’ta yaşayan yeğenine hediye
etmek ve onunla Sumağı tanıştırmak ister. Düşüncesini Sumak ile paylaşır. Yeğeninin
yalnız kedisever değil atlara da fısıldadığını onlarla konuşup, onlarla
koştuğunu anlatır. Bunu duyan Sumak, bu öneriyi düşünmeden kabul eder. Ertesi
gün de Burgaz’a, atlı kediseverin yeşil boyalı, zincirli evine varırlar.
Sumak, atlı
kediseveri de yeni evini de çok sever. Evini sevdiği gibi alt katta yaşayan, beyninin kıvrımlarında aşk iksiri gibi dolaşan
yumuşak huylu, güzel gözlü, annesine benzer kuru ıhlamur sarısıyla karışık is
grisi tüylü bir dişi kediyi… Sürtüğü de çok sever. Sürtük de Sumağı çok sever.
Sumak ile
Sürtük o yaz, kâh İndos’a yakın yamaçlarda avladıklarıyla kâh çöp bidonlarından
seçtikleri yiyeceklerle düzdükleri sepetleriyle Hıristos’ta pikniğe çıktılar. Gün
be gün sevgilerini pekiştirdiler. Yazın sonlarına doğru bir gün, kahvaltıdan sonra, arkadaşlarını görmek için sahile
inmeye karar verdiler. Sahil, insanların bitmez tükenmez ihtiyaçları ile kalabalık
ve bir o kadar da gürültülü olup, Sumak ile Sürtük kalabalıkta birbirlerini
kaybettiler. Daha doğrusu; Sumağın önden yürüdüğünü fark etmeyen Sürtük düzgün
fiziği ve kendinden emin haliyle bir yandan göz süzüp, bir yandan da
kalçalarını sallayarak iskele meydanına doğru işveli işveli yürüyüp gitti. Onu
kaybeden Sumak ise sağa sola devinen kalabalıkta Sürtüğü aramaya başlayıp, etrafı
gözlerken… kıvrılan, bükülen, devinen kalabalık gözlerinin menzilinde arındı. Gözleri
sahilde bir kediye kilitlendi. ‘Evet, o!’ Karşısında ona gülümseyen kedi kız
kardeşi Susam’dı! Birbirlerine bu kadar yakın ama bir o kadar uzak, birbirlerini
bilmezlik içinde yaşayan kardeşler, o kalabalıkta şaşkınlık içinde karşılaştıklarında
ezilmemek için adımlarını kollayıp ve birbirlerine koştular. Pati vurup
selamlaştılar, sarmaş dolaş olup sahildeki
dut ağacının altına çekilip burada ne aradıklarını birbirlerine sordular.
Onlar
sohbeti koyulaştırmış anılara dalmışken Sumağın yanından yok olduğunu neden
sonra fark eden ve onu arayan Sürtük, onu ağaçların altında başka bir dişi kedi
ile görünce hışımla üstlerine gelip Sumağa, ‘İndos’tan tanıdığı şıllığın, onunla,
orada ne aradığını?’ sorar. Bunun üzerine Susam Sürtüğe, Sürtük de Susam’a
tırnak çeker ama Sumak güler ve ikisinin arasına girerek onları yatıştır.
Tırnaklar geri çekilince Sumak kız kardeşini Sürtük ile tanıştırır. Sürtük önce
şaşırır, sonra mutlu olur. Sürtük mutlu olunca Sumak, Sumak mutlu olunca Susam
da mutlu olur.
Birbirlerinin
gözlerinde eriyen Sumak ile Sürtük, Kömür ile Susam ve yeniyetme Karabiber Burgaz’da
ayrılmaz bir eküri olurlar.. Adanın giderek depreşen eylülünde tenhalaşan
kalabalığında, sessizleşen gürültüsünde, giderek azalan yiyecekler üzerine,
haksız paylaşımlara gebe günlere derin sohbetlere dalıp, Burgazada’nın ekonomi
politiği gereği, köpek ve kargalara karşı kedilerin kendi yiyecek ve kaderlerinin
tayin hakkı üzerine tezler üretirler. Zamanla Salı Sohbetleri diye anılan bu
etkinliğe diğer kedileri de davet edip bu topluluğu, bir manifesto eşliğinde
Burgaz Kedi Hareketi olarak tescillediler.
Artık bir
aile oldukları kadar birer de yoldaştılar. Sumak ünlenmiş hem aklı hem de siyah
gür bıyıklarıyla karizmatik bir lider olmuş, bir gün Sürtüğün iyicene aklını
başından aldıktan sonra baba adaylığına da adım atmıştı. Bu arada, Kedi
Hareketi tüzüğü gereği; artık toplu ve örgütlü gezen kediler, henüz yazlıkçılardan
boşalmamış adada insanların koruma ve kollamaları altında hem kedilerin
mamalarından başka kaybedecekleri hiçbir şey yoktur bilinciyle… hem de örgütlü
olmanın verdiği güçle… özellikle her zaman birlikte yaşayıp birlikte beslenme
konusunda uzman, hırsızlıkta organize kargaları şaşkına çevirmeye, zorba köpekler
dâhil aşlarını kimseye kaptırmamaya, sömürüye başkaldırmaya başlamışlardı.
Bu yeni
gelişmeye çok sinirlenen köpekler, siyaset-ticaret-mafya üçgeninde asgari
müşterekte birleştikleri kargalarla ısırkes yapıp durumu tartmaya, tartışmaya karar
verirler. İskele meydanında yapılan toplantı sonunda yiyecek bulmanın daha da zorlaşacağı
bu nedenle yaklaşan kış şartlarında Kedi Hareketi’nin tasfiyesinin şart olduğu
sonuç bildirisiyle toplantıyı bitirirler ki; toplantıyı haber alıp, Kedi Hareketi’ne haber
vermeden izleyen Kömür’ü, ağaçlardan birinde gören kargalar, onu sırtından
vurup aşağı indirir, köpeklere teslim ederler. O gün, bugün Cumartesi Kedilerinin
listesinde olan Kömür, o gün, bugün nerededir, bilinmez. Susam ise acısını
gömmüş, her gün bileylediği tırnakları yanında yedeklerini de bilemekte, onları
saplayacağı günlere saklamaktadır ki, neredeler bilinmez.
Ekim’in
ikinci yarısı olmuş yaşam şartları gerçekten kediler ve rakipleri için
ağırlaşmaya başlamıştı. Özellikle Sürtük karnındaki bebelerini besleme, Sumak
da yeğeni Karabiber’in yardımlarıyla hareket liderliğinin getirdiği
sorumluluklar yanında ailesini koruma ve kollama telaşına da düşmüş,
omuzlarındaki yükler ağırlaşmıştı. Neyse ki, Susam’ın ve Sürtük ile Sumağın ev
sahipleri adayı tamamen terk etmediklerinden onlara destek oluyor, onlar da
hayatlarını, her ne kadar paylaşsalar da hemcinslerine göre biraz daha rahat
devam ettiriyorlardı.
Biteviye
geçen bu günlerde bir akşamüstü, altı numaranın köşesindeki trafonun önünde
Kedi Hareketi’nden herkesin köpek ve kargaların haset bakışları altında
beslenmesine nezaret edip, kendi karınlarını da yeşil boyalı, zincirli evde
doyurmaya karar verdikleri bir gün…
Sumak,
Sürtük, Susam ile Karabiber İndos’tan yukarı ıssız sokağın ortalarında bir
yerde, yazın sık sık hatırlarını soran ve midelerini doyuran, Boşnak gelini
Meliha’nın anısına pati sallayıp centilmen çam ağacına doğru yürüdüler. Çamı
geçip evlerine çıkan sağdaki sokağın köşesine doğru mevcut çöp bidonlarının
altında bir öbek yiyecek gördüler. Sessizlikte, sessizce yaklaştılar, yiyeceğe
boyunlarını uzatmalarıyla, kendilerini sessizlikte, sessizce izleyip birbirlerinden
koparıp savunma güçlerini düşürmeye amaçlı kargaların, taktik amaçlı taciz saldırısına
uğradılar. Sumak ve Susam’ın korumaya alıp, yeşil zincirli eve doğru kaçmasını
sağladıkları, Karabiberi de bilikte yolladıkları hamile Sürtüğün peşinden yeşil
eve doğru omuz omuza dövüşerek yöneldiklerinde ikisini birbirinden ayıran
kargalardan birinin işaretiyle köpeklerin de baskın vermesiyle, kargalar sevinç
çığlıkları atarken…
Susam ve
Sumak kendilerinden geçtiler, soğuk ve karanlık bir tünele girdiler.
Döne, döne
yuvarlanırlarken kedi başlı köpekler, karga kanatlı kediler gördüler.
Kaplumbağa
kabuklu, farelere binip kaynar sulardan geçtiler.
Kurbağa
bacaklı, kertenkelelerin sırtında alevlerden aştılar.
Karanlık
kör diplerde tekrar aydınlığın rengini gördüklerinde,
elinde
asa, uzun bembeyaz tüylü kanatlı bir kedi onlara patisini verdi.
Susam,
patisini uzattı beyaz tüylü kedinin patisi aynı anda yıldızlara boğuldu.
Susam
beyaz tüylü kedinin kanatları altında kayboldu.
Sumak tam
patisini beyaz tüylü kediye uzatırken Sürtüğün sesini duydu.
Girdabın
dibinden çıkmaya çare, son defa aşkını kokladı, davrandı ama başaramadı.
Sürtüğün uzanmış patisine damlayan gözyaşları,
yıldızları çoğalttı,
Sumak da
beyaz tüylü kedinin kanatları altında kaybolduğu…
anda, Aya Yorgi Karibi Manastırının
tam üstüne
bir alaim-i sema indi.
-o-
“Yaşama
sevdalı, anılara saygılı Sürtük,
bebelerini
Aya Yorgi Karibi
Manastırının evin bahçesinde doğurdu.
Babası
kılıklı bir bebesine Sumak adı verilecekti ama
durumlarını
bilen ve manastırda onlara kucak açan,
Yorgo,
güvenliği
için ona
ALİÇO
adını
verdi…
…ve öyle
bilindi
-o-
Karabiber,
Hemen o
gün
yeraltında
saklanmakta deneyimli
Soeara Merdeka’nın yanına gitti.
Durumlarını
bilen ve o bölgede onları koruyup kollayan,
beden
eğitimi öğretmenliği yaptığı Varto’ya kattıklarıyla
Varto’nun
fahri hemşerisi namlı
Zebercet
güvenliği
için ona
VARTOLU
adını
verdi…
… ve öyle
bilindi.
-o-
Burgaz Kedi
Hareketi devam etti.
Liderleri kimdir
bilinmese de
Sumağın Aliço,
Karabiber’in de Vartolu adlarıyla
Burgaz
Kedi Hareketini yönettikleri rivayettir… ”
“Bütün
çizgiler ve zaman bir noktadan kopar uzanır evrenin sonsuzluğuna... taa! ki
dönüp dolaşıp koptuğu noktayla birleşip bütünleşene kadar… yaşamın, günlerin,
ayların, mevsimlerin sırrında doğanın sırrı budur…”
… deyip bitirdi, gözlerinden akan yaşlarla,
yeşil gözlü dede istiridye.
-------------------
mehmetealtin, 11 Ekim
2020, Saat: 06.47, Burgazada