26 Ekim 2020 Pazartesi

 




S A B A H L A R I  B U R G A Z A D A  (2)
..........................

ALİÇO

 

Sabah erken yürürken,
bir diğer Burgazada sakinidir O,
               

                yaşımıza hürmeten
                el alıp, el veren...

Merak ettim.
"Kimdir acaba?" deyip,
sordum,

adada her hatun ve er kişiyi bilir Hıdır hocaya...

Ağzındaki leblebiler, kalayazdı.
Leblebiler oldu, sanki demir,
                               şöyle bir ağır baktı...
                                       "Nasil tanımazsın?"
                                        der gibi yüzüme…

Ağırlıktan ürktüm.

Ağır ağır ekledi.

"Eski tüfeklerden, ağır abidir"

O.

TC Kimlik:
CTE 05-30037 infaz sicil numaralı,   cezaevinden emekli mahkûm "ALİÇO"

İkâmetgâhı:
Burgazada, Aya Yorgi Mananastırı,  Kilise önü, elektrik direği karşısı, ağaç dibi

"ÇUKUR"...

... ve bakmayın, sakın kanmayın
                       sakin duruşuna…
… çeki düzen verin
kendinize…

Çeki düzen verin ki;

Çukurda sütre gerisinde

yatan gözlerine yansıyan avının ensesindeki
                               ustura keskinliğindeki
                               tırnaklarının şavkında,
                               göz, gez, tırnak menzilinde

almasın ifadenizi üzerinizde.
 

Burgazada İlkokulu, 

Manastır ve

Öğretmen Evi
birer köşe

egemenliğindedir Paradisos Şeytan Üçgeninde,

 

… ve racon kesilmiştir, Aksak Nikola[1] ile

Damla sokağın başındaki, trafo

sınır olmak üzere…”

 

…ağır, ağır sordum Hıdır hocaya…

 

“Peki, bu Aliço kimin nesidir?

Kimden el alıp, kimden kapıp da buranın haracını yemektedir?”

 

der, demez sanki gözleri bağlandı

örümcek adam gibi sardı bedenimi

geçti etrafımda dolandı.

 

Ve dedi;

 

“ Aliço haraç yemez, yedirmez.

Haktan alır, halka verir, hiçbir şeyi kendine mal etmez.

Tennuresi beyazdır, kıl sikkesine haram girmez.

 

Kimdir?

Onu da sor,

ada bilgesi,

yeşil gözlü dede istiridyeye… ”

 

“Tamam,” dedim,

indim Cennet yolundan,

bulmak için sahilde yeşil gözlü istiridyeyi…  

 

Bu arada cennet mekân, geçerken,

eski mezarlığın yakınından

kutsal bir mekânın sessizliğinde ve dinginliğinde

etmek için kendi dinimde ve dilimde dualarımı

 

düşündüm.

Adamızın her daim

canına can katan bu canlar olmasaydı,

görür müydü bu kadar yıkım, ya da bayram?

 

Kim bilirdi, kimin olduğu buyurgan,

kimin olduğu tutsak?...

 

Adanın her daim ruhu olmasaydı,

ne önemi vardı aşkın, ya da kinin?

iyinin, ya da kötünün?

 

Merak eder miydik Aliço da kim?

 

… derken… gördüm Çamakya sahilinde yeşil gözlü dede istiridyeyi...

sağlığı yerinde dipdiri.

 

… dedim.

 

“ Ey bu kadim toprakları,

sonsuz bilgeliği ile koruyup, şefkati ile kollayan,

yeşil gözlü dede istiridye,

selam sana,

ancak sen bilirsin

lütfen söyle bana,

 

Kimdir bu Aliço? Kimin nesidir?

Kimden el alıp, kime el vermektedir?”

 

Kabuklarını açıp

katarak başlangıcı varmış gibi şöyle kısık bir gözle baktı,

bu da kimdir diye bana…

tanıyınca

dedi…

 

“Oğul,

anımsadığım ve bildiğim kadarıyla,
kadim ailesi Hilea, Şileli olup,

kimliği

Öğretmen Evi’nin önündeki erkete Vartolu ile

arasında bir bağ olduğu rivayetinde gizlidir.

belleğimi toplayıp sonra anlatacağım sana…”

 

-------------------
mehmetealtin, 21 Eylül 2020, Saat: 06.38, Burgazada

 



[1] Bkz. S A B A H L A R I   B U R G A Z A D A  (1), AKSAK NİKOLA



10 Ekim 2020 Cumartesi

 



S A B A H L A R I  B U R G A Z A D A  (1)
..........................

AKSAK NİKOLA

 

Gözlerinin usturasında,
yokuşu kargageçmez kılarak...

her sabah,
Aya Nikola yokuşunun başında
Beni bekler
ve görünce...

grigece harmaniyesini çıkarıp,
beyazgündüz harmaniyesini giyer.

İskele, sancak kanatlarıyla, el alıp,
başım üstüne kanat vurup,
rızkının peşine
vardiyaya çıkar.

Sağ ayak paleti deforme, Aksak Nikola…

 

… ve sordum ona,

 

 

“Ey, adını bağışladığım,

onurlu duruşunda mahzun bakışlı arkadaşım, 

eğer varsa yaratan

neden sana yapılan ve yakıştırılan,

taşıdığın bu zulüm,

nedenini anlatabilir misin bana?

 

Anlat ki,

dost, düşman bilsin bu dünyada?” dedim.

 

“Her zaman olduğu gibi insanoğlunun duyarsızlığıdır buna neden…

Kurtaramadım ayağımı yavruyken, sokağa atılan pet şişenin içinden…

ve bu silleyi yediğimden beri

fazla uzaklaşmaz, burayla bütünleşir, süsü, simgesi, kokusu olur,

hiç değilse bir işe yaradığımı sanıp, züğürt tesellisi bulurum.

 

Bakma, bizim kavmin bugünkü serkeşliğine,

vapur peşlerinde, insan elinden atılan yiyeceklere,

çöplüklerde gece ile gündüzü karıştırıp düştüğümüz rezilliğe ve zelilliğe,

ne yaparsın, ekmek kavgası işte… 

 

Hâlbuki dozunu gittikçe arttıran şiddetin,

iğrenç yobazlığın arkasındaki gizli para hırsının,

toplu histerinin gaddar ve hain yüzü İstanbul’a hâkim olmadan önce,

 

Büyüklerimin anlattığına göre;

 

Heybeli ile Burgaz arasında

yunusların tuzağında çırpınan gümüşleri karabataklarla paylaşır,

akşam demini Kumkapı’da çeker,  

cilası ile Sarıyer akşamında reislere takalarda yoldaş olur,

 

Kahvaltıyı Beykoz’da balıkçı barınağında yapar,

Moda’da denize girip,

yine akşamında adada, Haliç’te avladığımız torikten lakerda meze olur,

Kalpazankaya’da sevgilimizle aşka gelip,

‘ışıklarda uyusun’

Madam Marta koyunun koynunda gecelerdik.

 

O zamanlar İstanbul, efendi, biz de İstanbul’un efendisiydik.”

 

deyip, bitirdi sözlerini

 

Sağ ayak paleti deforme, Aksak Nikola.

------------------------------------------------------

 

mehmetealtin, 01 Eylül 2020, Saat: 06.09, Burgazada