25 Kasım 2020 Çarşamba

 



S A B A H L A R I  B U R G A Z A D A  (3)

..........................

VARTOLU

 

Aliço[1] kimdir, Öğretmen Evinin önündeki erketesi Vartolu kimdir? Merak eder durur, o nedenle sabahları, bunu bana anlatacak yeşil gözlü dede istiridyeyi, Çamakya sahilinde arar dururken, tam yirmi bir gün sonra buldum onu en son bıraktığım yerde dinlenirken… dedim;

 

“Işığa, yüzdüğümüz, istiridyelerin kutsal anası, ışığa yürümüş,

insan güzeli komşum, Madam Marta ile anılan koyda,

yetmişli yılların sonunda beni vaftiz edip Burgazlı eden...

 

 

suyu yudum yudum koklamayı,

istiridye, midye, pina,  pavurya ve ıstakozlarla konuşmayı, şarkı söylemeyi, güneşi iple denize çekmeyi,

yakamozlar üstünde yürümeyi,

 

 

gece günden gelip, izleyen güne savrulduğunda,

yaylılar rüzgârla süzülür,

 korno ve obua,  yükselen dalgalara eşlik ederken

yükselen martıların kanatlarıyla tempolu davulların sesini

 moderato rüzgârla gelen boleroyu,

allegro moderato tempoyla yağan konçertoyu dinlemeyi,

 

 


alacakaranlıkta triangolonun sesi ile

Hıristos’ta asılı kalan, birkaç mimoza kokulu damlayı, koklamayı

 

bana öğreten sen;

 

Bu kadim toprakları, sonsuz bilgeliğin ile koruyup, şefkatin ile kollayan,

Ey yeşil gözlü dede istiridye!

 

 

Söyle bana,

Kimdir Aliço? Öğretmen Evi’nin önündeki erkete Vartolu kimdir?

Aralarında bir bağ olduğu rivayeti nicedir?”

-0-

“Estağfurullah dedi ve bilirsin aynanın önündeki gerçekler ayna çatlayıp arkasına sızınca, dolanır durur aynanın arkasında rivayeti bin parça… onun için ben duyduğumu anlatırım ama rivayeti uzunca… hele bu rivayet bir ters, bir düz, bir de kenar ilmek, Selanik örgü gibi yıllardır adada dolaşınca bir bozuluyor, bir örülüyor, bir kısalıyor, bir uzuyor ki, örme de ortaya at.  Ada halkı bayılır buna… ben sadece anlatıcıyım,  varsa kusur affola!”

-0-

“Ben, o zamanlar daha yeni yetme bir istiridyeydim. Kaşığın ucunda,  taş oyuk yuvamda bir lokma deniz piresi ile yetinip,  sırtta bir ince hırka kabuk, Burgaz’ın kıyılarında dolanıp dururdum. Günlerden bir gün, o gün aralık ayının en uzun gecesi henüz başlamış, bir yandan beynimdeki imgeleri inci klavyeye yerleştirir, bir yandan da kadehime düşen, Heybeli mehtabının yakamozunda, lüferimi yudumlarken, sular belirli dizemle titredi,  tepe üstü düştüm hayalden gerçeğe…

 

ve bir ileti düştü bir deniz anasının gövdesine… gönderen, bir arkadaşımdı. ‘Gördün mü, gördün mü?’ derken, döndüm, ben de gördüm…

 

Aya Yorgi Karibi Manastırının tam üstüne inen, o zaman adını bilmediğim, alaim-i sema denilen ışıktan merdiveni… bütün ada çalkalanmaya başladı, Aslan başlı, kedi tanrıça Sekhmet’in[2] aldığını Bast[3] bağışladı rivayeti ile…

-o-

… ve geçmişi geriye sarıp rivayet edilir ki, geçmişi, kadim Kato Neohorion ailesi ile ilişkili, çöl gölgesi sarısı ve parlak çelik grisi tüyleriyle Sambuka, Şile-Hilea ovasında sabah, şah tacı, mercan köşkü, dağ sümbülü, ballıbaba ve gelinciklerin fısıltılı çiy sohbetlerine kulak kabartıp, dallarında, nar bülbüllerine şakıma ve dem çekme eğitimi verilen, bir ardıç ağacının yanından ormana dalıp, az ilerde yabani sarmaşıkların altına geldiğinde… karşısına çıkan utangaç bir kirpiye, ‘Korkma! Benden sana hiçbir zarar gelmez.’ demek üzeredir ki, uzaktan kendisini sinsi, sinsi gözetleyen, kedipol kayıtlarında tecavüzden defalarca sabıkalı, avam Şerafettin’in boynuna geçen diş izinin acısıyla irkilir…

 

ve 67 gün sonra bir cumartesi sabahı, kedi tanrıça Bast’a ettiği hayır miularla, ikisi erkek, dördü dişi altı yavruya, anne olur. Ancak akşam, ateş böceklerinin fener alaylı kutlamaları altında bebeleriyle uykuya dalan Sambuka, sabah bir kâbusla uyanır. Aslan başlı, kedi tanrıça Sekhmet üç yavruyu göğün yedinci katına yanına aldırmış, boğdurulmuş cansız bedenlerini ortada bıraktırmıştır. İlenir Sambuka, ilenir ve ilenmesiyle birlikte, yaşayan bebelerini teker teker kapıp acı, acı miyavlayarak Deniz Börülcesi nam barındığı evin sahibesinin ayaklarının dibine bırakır.

 

Börülce ve eşi ikisi erkek, biri dişi, kalan bebelere, kulaklarına fısıldanan hayır miularla, renklerine göre, parlak açık sarı renkli dişiye, Susam… anasına çekmiş, çelik grisi ile karışık kızıl ötesi renk tayfı erkeğe, Sumak… alaca karanlık çamurda yuvarlanmış portakal renkli, erkeğe de Tarçın, adlarını verirler.

 

Uzatmayayım, yağlı süt, papara, hazır mama, ile geçen günlerden sonra yavaş yavaş ergenliğe geçen bebelerden Tarçın, doğası gereği hiç kendini yormadan Deniz Börülcesi’nin koruma ve kollaması altında, evde kalmayı, Susam da ressam bir kadının evini seçer. Yedi evin kedisi, herkesin sevgilisi Sumak ise bir elinde tas, bir elinde asa, evden eve, dilden dile dolaşmaya başlar.

 

Günlerden bir gün, ressam Susam’a, ‘Hazırlanmasını, bir haftalığına bir yere gideceklerini, kız kısmı kedisini, ona buna bırakamayacağını …’ söyler ve onu,  Aya Nikola’da, yaşayan meşhur bir ressam arkadaşının evine getirir. Ancak doğaya aşık Susam güncel deyimle evdeki karantinaya inat, bir gün su getiren çırağa yaklaşıp, işveli iki göz süzmeyle, çırağın bacak arasında durur gibi yapıp, evden kaçar, Burgaz’ın bahçelerine dalar. Birkaç gün içinde de kan çeker, hayvan sever, uzun boylu, mavi gözlü, Rabia hanımın Aya Nikola sırtlarındaki evini mesken tutar. Karnını hem burada doyurur, hem türdeşleriyle, köpeklerle, kargalarla, martılarla kavga edip ekmeğini taştan çıkarır. Ada halkı arasında, eli maşalı, nam salar. Bir gün evden uzak adanın öbür yakasında, İndos’ta dolanırken, Boşnak gelini Meliha nam kediseverin evinin bahçesinde, deli deliyi görünce çomağını saklarmış misali, koca ciğeri, cenbiye gibi tırnakları ile hallaç titizliğinde ayıklayıp, dilip, ortaya kanlı kedi maması gibi koyan Kömür’ün, söğüt dalına asılı ciğerli oltasına takılır. O anda Susam Kömür’e dönmüş, Kömür de Susam’la bezenmiştir. Rengi atmış, sarısiyah hanım köylü olmuş Kömür ile Susam’ın kiraladıkları Aya Nikola’nın metruk bakkal dükkânında oturur olmuş, doğan bebelerinden birisine babasının kömür karası, nerededir bilinmez dayısının, alaca karanlık renginden gelen gelenlerle Karabiber adı konmuştur. Görenlerin gözlerine vurulduğu, hemcinslerinin hasetten kudurduğu Susam artık Aya Nikola’da yaşasa da ünü, İndos’ta yeşil boyalı, zincirli evde yaşayan bir diğer güzel gözlü, güzel sözlü, Sürtüğün kulağına nasıl fısıldanmışsa fısıldanmış… Sürtüğün de ‘Kömür Sürtük’ten Sürtük de Kömür’den uzak dursun aman…’ dağlara taşlara güzellik ve işvedeki namı da Susam’ın kulağına öyle fısıldanmıştır.

 

Karabiber, kardeşleri ile Aya Nikola ile Kalpazankaya arasında kertenkele ve salyangozları tepikleyip, karı koca kavga eden martı dırdırlarını dinleyip, tehlikeli kargaları belleklerine işlediler. Mor dikenleri elleyip, patilerini kuma gömdüler. Begonvillere konup kalkan arıları izlediler. Gece sarmaşıklara, oradan da yıldızlara tırmandılar. Kümeslere dalıp, yumurta çaldılar. Ahırlarda atlar, bit, pire bilumum haşarat-ı hayvaniye ile beraber uyudular. Burunlarında birer uçuç böceği ile uyandılar. Yağan yağmura şaşkınlıkla baktılar. Ama Karabiber’in bugünlerden tek aklında kalan, takma adı ‘Soeara Merdeka’ İbibik’tir, ona havaya yem atıp kapmasını öğreten, doğruluğu savunup, kötülükle savaşan, yeraltına inmiş Endonezya İbibik Hareketinden arta kalan bir avuç müridiyle Kalpazankaya sırtlarından Hıristos’a kadar uzanan ormanda, gölgelerle gizli yaşayan…  

 

-0-

… ve yine rivayet odur ki, artık rastlantı mı diyelim, bu kadar rastlantıya da dur mu diyelim? Yeğeninin kedi severliğini bilen Deniz Börülcesi, yedi evin kedisi Sumağı,  Burgazada İndos’ta yaşayan yeğenine hediye etmek ve onunla Sumağı tanıştırmak ister. Düşüncesini Sumak ile paylaşır. Yeğeninin yalnız kedisever değil atlara da fısıldadığını onlarla konuşup, onlarla koştuğunu anlatır. Bunu duyan Sumak, bu öneriyi düşünmeden kabul eder. Ertesi gün de Burgaz’a, atlı kediseverin yeşil boyalı, zincirli evine varırlar.

 

Sumak, atlı kediseveri de yeni evini de çok sever. Evini sevdiği gibi alt katta yaşayan,  beyninin kıvrımlarında aşk iksiri gibi dolaşan yumuşak huylu, güzel gözlü, annesine benzer kuru ıhlamur sarısıyla karışık is grisi tüylü bir dişi kediyi… Sürtüğü de çok sever. Sürtük de Sumağı çok sever.

 

Sumak ile Sürtük o yaz, kâh İndos’a yakın yamaçlarda avladıklarıyla kâh çöp bidonlarından seçtikleri yiyeceklerle düzdükleri sepetleriyle Hıristos’ta pikniğe çıktılar. Gün be gün sevgilerini pekiştirdiler. Yazın sonlarına doğru bir gün,  kahvaltıdan sonra, arkadaşlarını görmek için sahile inmeye karar verdiler. Sahil, insanların bitmez tükenmez ihtiyaçları ile kalabalık ve bir o kadar da gürültülü olup, Sumak ile Sürtük kalabalıkta birbirlerini kaybettiler. Daha doğrusu; Sumağın önden yürüdüğünü fark etmeyen Sürtük düzgün fiziği ve kendinden emin haliyle bir yandan göz süzüp, bir yandan da kalçalarını sallayarak iskele meydanına doğru işveli işveli yürüyüp gitti. Onu kaybeden Sumak ise sağa sola devinen kalabalıkta Sürtüğü aramaya başlayıp, etrafı gözlerken… kıvrılan, bükülen, devinen kalabalık gözlerinin menzilinde arındı. Gözleri sahilde bir kediye kilitlendi. ‘Evet, o!’ Karşısında ona gülümseyen kedi kız kardeşi Susam’dı! Birbirlerine bu kadar yakın ama bir o kadar uzak, birbirlerini bilmezlik içinde yaşayan kardeşler, o kalabalıkta şaşkınlık içinde karşılaştıklarında ezilmemek için adımlarını kollayıp ve birbirlerine koştular. Pati vurup selamlaştılar,  sarmaş dolaş olup sahildeki dut ağacının altına çekilip burada ne aradıklarını birbirlerine sordular.   

 

Onlar sohbeti koyulaştırmış anılara dalmışken Sumağın yanından yok olduğunu neden sonra fark eden ve onu arayan Sürtük, onu ağaçların altında başka bir dişi kedi ile görünce hışımla üstlerine gelip Sumağa, ‘İndos’tan tanıdığı şıllığın, onunla, orada ne aradığını?’ sorar. Bunun üzerine Susam Sürtüğe, Sürtük de Susam’a tırnak çeker ama Sumak güler ve ikisinin arasına girerek onları yatıştır. Tırnaklar geri çekilince Sumak kız kardeşini Sürtük ile tanıştırır. Sürtük önce şaşırır, sonra mutlu olur. Sürtük mutlu olunca Sumak, Sumak mutlu olunca Susam da mutlu olur.

 

Birbirlerinin gözlerinde eriyen Sumak ile Sürtük,  Kömür ile Susam ve yeniyetme Karabiber Burgaz’da ayrılmaz bir eküri olurlar.. Adanın giderek depreşen eylülünde tenhalaşan kalabalığında, sessizleşen gürültüsünde, giderek azalan yiyecekler üzerine, haksız paylaşımlara gebe günlere derin sohbetlere dalıp, Burgazada’nın ekonomi politiği gereği, köpek ve kargalara karşı kedilerin kendi yiyecek ve kaderlerinin tayin hakkı üzerine tezler üretirler. Zamanla Salı Sohbetleri diye anılan bu etkinliğe diğer kedileri de davet edip bu topluluğu, bir manifesto eşliğinde Burgaz Kedi Hareketi olarak tescillediler.

 

Artık bir aile oldukları kadar birer de yoldaştılar. Sumak ünlenmiş hem aklı hem de siyah gür bıyıklarıyla karizmatik bir lider olmuş, bir gün Sürtüğün iyicene aklını başından aldıktan sonra baba adaylığına da adım atmıştı. Bu arada, Kedi Hareketi tüzüğü gereği; artık toplu ve örgütlü gezen kediler, henüz yazlıkçılardan boşalmamış adada insanların koruma ve kollamaları altında hem kedilerin mamalarından başka kaybedecekleri hiçbir şey yoktur bilinciyle… hem de örgütlü olmanın verdiği güçle… özellikle her zaman birlikte yaşayıp birlikte beslenme konusunda uzman, hırsızlıkta organize kargaları şaşkına çevirmeye, zorba köpekler dâhil aşlarını kimseye kaptırmamaya, sömürüye başkaldırmaya başlamışlardı.  

 

Bu yeni gelişmeye çok sinirlenen köpekler, siyaset-ticaret-mafya üçgeninde asgari müşterekte birleştikleri kargalarla ısırkes yapıp durumu tartmaya, tartışmaya karar verirler. İskele meydanında yapılan toplantı sonunda yiyecek bulmanın daha da zorlaşacağı bu nedenle yaklaşan kış şartlarında Kedi Hareketi’nin tasfiyesinin şart olduğu sonuç bildirisiyle toplantıyı bitirirler ki;  toplantıyı haber alıp, Kedi Hareketi’ne haber vermeden izleyen Kömür’ü, ağaçlardan birinde gören kargalar, onu sırtından vurup aşağı indirir, köpeklere teslim ederler. O gün, bugün Cumartesi Kedilerinin listesinde olan Kömür, o gün, bugün nerededir, bilinmez. Susam ise acısını gömmüş, her gün bileylediği tırnakları yanında yedeklerini de bilemekte, onları saplayacağı günlere saklamaktadır ki, neredeler bilinmez.  

 

Ekim’in ikinci yarısı olmuş yaşam şartları gerçekten kediler ve rakipleri için ağırlaşmaya başlamıştı. Özellikle Sürtük karnındaki bebelerini besleme, Sumak da yeğeni Karabiber’in yardımlarıyla hareket liderliğinin getirdiği sorumluluklar yanında ailesini koruma ve kollama telaşına da düşmüş, omuzlarındaki yükler ağırlaşmıştı. Neyse ki, Susam’ın ve Sürtük ile Sumağın ev sahipleri adayı tamamen terk etmediklerinden onlara destek oluyor, onlar da hayatlarını, her ne kadar paylaşsalar da hemcinslerine göre biraz daha rahat devam ettiriyorlardı.

 

Biteviye geçen bu günlerde bir akşamüstü, altı numaranın köşesindeki trafonun önünde Kedi Hareketi’nden herkesin köpek ve kargaların haset bakışları altında beslenmesine nezaret edip, kendi karınlarını da yeşil boyalı, zincirli evde doyurmaya karar verdikleri bir gün…

 

Sumak, Sürtük, Susam ile Karabiber İndos’tan yukarı ıssız sokağın ortalarında bir yerde, yazın sık sık hatırlarını soran ve midelerini doyuran, Boşnak gelini Meliha’nın anısına pati sallayıp centilmen çam ağacına doğru yürüdüler. Çamı geçip evlerine çıkan sağdaki sokağın köşesine doğru mevcut çöp bidonlarının altında bir öbek yiyecek gördüler. Sessizlikte, sessizce yaklaştılar, yiyeceğe boyunlarını uzatmalarıyla, kendilerini sessizlikte, sessizce izleyip birbirlerinden koparıp savunma güçlerini düşürmeye amaçlı kargaların, taktik amaçlı taciz saldırısına uğradılar. Sumak ve Susam’ın korumaya alıp, yeşil zincirli eve doğru kaçmasını sağladıkları, Karabiberi de bilikte yolladıkları hamile Sürtüğün peşinden yeşil eve doğru omuz omuza dövüşerek yöneldiklerinde ikisini birbirinden ayıran kargalardan birinin işaretiyle köpeklerin de baskın vermesiyle, kargalar sevinç çığlıkları atarken…

Susam ve Sumak kendilerinden geçtiler, soğuk ve karanlık bir tünele girdiler.

Döne, döne yuvarlanırlarken kedi başlı köpekler, karga kanatlı kediler gördüler.

Kaplumbağa kabuklu, farelere binip kaynar sulardan geçtiler.

Kurbağa bacaklı, kertenkelelerin sırtında alevlerden aştılar.

Karanlık kör diplerde tekrar aydınlığın rengini gördüklerinde,

elinde asa, uzun bembeyaz tüylü kanatlı bir kedi onlara patisini verdi.

Susam, patisini uzattı beyaz tüylü kedinin patisi aynı anda yıldızlara boğuldu.

Susam beyaz tüylü kedinin kanatları altında kayboldu.

Sumak tam patisini beyaz tüylü kediye uzatırken Sürtüğün sesini duydu.

Girdabın dibinden çıkmaya çare, son defa aşkını kokladı, davrandı ama başaramadı.

 Sürtüğün uzanmış patisine damlayan gözyaşları, yıldızları çoğalttı,

Sumak da beyaz tüylü kedinin kanatları altında kaybolduğu…

 

anda, Aya Yorgi Karibi Manastırının tam üstüne 

bir alaim-i sema indi.

-o-


“Yaşama sevdalı, anılara saygılı Sürtük,

bebelerini Aya Yorgi Karibi Manastırının evin bahçesinde doğurdu.

Babası kılıklı bir bebesine Sumak adı verilecekti ama

durumlarını bilen ve manastırda onlara kucak açan,

Yorgo,

güvenliği için ona

ALİÇO

adını verdi…

…ve öyle bilindi

-o-   

Karabiber,

Hemen o gün  

yeraltında saklanmakta deneyimli

 Soeara Merdeka’nın yanına gitti.

Durumlarını bilen ve o bölgede onları koruyup kollayan,

beden eğitimi öğretmenliği yaptığı Varto’ya kattıklarıyla  

Varto’nun fahri hemşerisi namlı

Zebercet

güvenliği için ona

VARTOLU

adını verdi…

… ve öyle bilindi. 

-o-

Burgaz Kedi Hareketi devam etti.

Liderleri kimdir bilinmese de

Sumağın Aliço, Karabiber’in de Vartolu adlarıyla

Burgaz Kedi Hareketini yönettikleri rivayettir… ”

 

“Bütün çizgiler ve zaman bir noktadan kopar uzanır evrenin sonsuzluğuna... taa! ki dönüp dolaşıp koptuğu noktayla birleşip bütünleşene kadar… yaşamın, günlerin, ayların, mevsimlerin sırrında doğanın sırrı budur…”

 

… deyip bitirdi, gözlerinden akan yaşlarla, yeşil gözlü dede istiridye.

-------------------
mehmetealtin, 11 Ekim 2020, Saat: 06.47, Burgazada



[1] [1] Bkz. S A B A H L A R I   B U R G A Z A D A  (2), ALİÇO

[2] Mısır mitolojisinde kedi tanrıçalardan birisi

[3] Mısır mitolojisinde kedi tanrıçalardan birisi