Suyun Üzerinde Akan Zaman’la
“ Bir Burgaz Güzellemesi “
Fotoğraflar: Batuhan ERDİ
I.Tasvir
Haziran ayının güzel Pazar günlerinden biriydi… yakın
dostum, bilge deniz minaresini, Kaşığın ucunda bulamadığım için, Çamakya
sahilinden Aya Nikola’ya doğru, onu bulmak umuduyla ığrıp çekip giderken, sol
omzumun üstünden Şemsin[1] sesini ve dilini Aya
Nikola’nın sırtlarında hissettim. Aynı anda gördüğüm kıyıya uzanmış deniz
minaresi de bir Aya Nikola’ya, bir Kalpazankaya’ya akan Çamakya kıyılarına
bakarken, bana dedi… uzaklardan gelen sesi dinle…
…ses…
Ben,
güneşe
tapan, güneşin kulu,
Abdülşems,
haftanın
güneşe adadığımız bugününde
güneşin
kız kardeşi, dünyada
ararken bir yer,
kutsal bir mekanın sessizliğinde ve
dinginliğinde
etmek
için dualarımı,
sunmak
için şükranlarımı,
arındırmak
için ruhumu,
bu adaya geldim.
Neresidir
burası?
…derken, Şemsin dilinin sesi, Abdülşemsin duasında
Aya Nikola’nın sırtlarını aydınlattı.
-0-
II. Tasvir
Döndüm yüzümü uzaklardan gelen sese, Şems’in,
babası Sin’e[2],
aydınlığı teslim etmek üzere, her an renk ve biçim değiştiren, mavi gri, kızıl harmaniyesi
ile ufka vurmuş heybetine… cevap verdi
istiridye uzaklardan gelen sese…
Ey, en
uzak yolların yolcusu Abdülşems hoş geldin Adamıza,
Şemse
sevdalı olduğumuz kadar,
sevdamızın
çok
dinli, çok dilli her karış toprağına karıştığı,
adını
sorduğun bu ada,
Antigoni
olarak bilinir eski çağlarda…
Şimdiki
adı ise Burgazada…
Şükürler
olsun,
bugünü
de tamamlayan Şemse,
o ki;
toprağa,
suya bereket verene,
can
veren maviye, yeşile,
can
veren hareket edene,
bugün
de bandık ekmeğimizi tuza,
bugün
de çıktı rızkımız, hamdola,
Ey,
güneşin kulu Abdülşems,
Dualarımızla
yine bakıyoruz, yarına umutla…
III. Tasvir
Aşık dilinin tutkun rengi,
kızıla dönmüş tacına yansıyan, omuzlarındkia günün yorgunluğunu, bilinmezin
heyecanına yansıtan Şemsin, suretine bakarak, kulak verdim uzaklardan gelen sese… ses, bu sefer,
Abdülşems’e dedi, dinle…
Biliyor musun?...
Kaç kavim geçti, kaç yıkım, kaç
göç, kaç bayram gördü
bu su, bu toprak?...
Kaç buyurgan gördü, ertesi gün
tutsak?
Kaç iyi, kaç kötü,
kaç eril, kaç dişi,
Kaç kişi aşka düştü,
Kaç düğün gördü, kaç bayram,
Kaç bahar geçti, doğurgan,
Kaç yaz geçti, kıyıları kavuran,
Kaç sonbahar, üzümün rengine
vuran,
Kaç kış, Ayandon fırtınasında ilikleri
donduran?...
Kara harmaniyesini
sırtlamış Şems, karanlığı, sudan fırlamaya hazır yıldızlardan önce babası Sin’e,
teslim ederken, ben de adını,
istiridyelerin kutsal anası, şimdi Şemsin koynunda yatan, Marta’dan alan, koya
koştum ve uzaklardan gelen sesin,
Abdülşemse dediği bitince… devam etti istiridye ve o da dedi Abdülşems’e…
Ey,
“kutsal bir mekanın sessizliğinde ve
dinginliğinde
etmek
için dualarını,
sunmak
için şükranlarını,
arındırmak
için ruhunu,”
adamıza gelen kişi,
bil ki;
bildik ve biliriz
ki; adamızın her daim
canına can katan
canlar olmasaydı,
görür müydü bu kadar
yıkım, ya da bayram?...
kim bilirdi, kimin
olduğu buyurgan, kimin olduğu tutsak?...
adanın her daim ruhu
olmasaydı,
ne önemi vardı
aşkın, ya da kinin?...
iyinin, ya da
kötünün?...
adanın her daim ruhu
olmasaydı,
Kimin umurundaydı
bahar?
Kimi kavururdu yaz?
Kim görürdü üzümün
rengini?
Kim donardı
soğuktan?
Bir, bak şu koydan
ufka kadar uzanan anılar dolu kocaman çıkına,
Kimler koşmuş, vurgun
kollarına, mimoza saçlarına, baharın?...
Kimler yudumlamış,
sevincine. tasasına ortak, şişedeki dostluğun?...
Kimler aramış,
dipteki taraklarda, pinalarda, incisini aşkın?...
Kimler hüzünlenmiş,
Aya Nikola’dan uçuşan sararmış yapraklarında,
anlatısını kederin ve
hüznün?...
Kimler göçmüş,
anılarında duvarların, sokakların, komşuların?
Kimler yürümüş ışığın yolunda
Kimler yürümüş, şen
şakrak?...
Kimler yürümüş,
nasıl oldu der gibi hala şaşkın?...
Kimler yürümüş,
dişler kenetli, gözler hiddetli?...
Kimler yürümüş,
boynu kısık, bu nasıl bir dünyayı, biteviye sorgulayan?
… hepsini görürsün Marta Koyunda,
koydan, Şemse uzanan…
-0-
V. Tasvir
Ardından indim
vardım limana… Sin, eli belinde, dağa
taşa hâkim benim hükmünde, Heybeli üstünden bakarken Burgaz’a, kırpık
yıldızlar saçılmışken sağa sola, kulak verdim uzaklardan gelip Sin’den yansıyan sese… ses dedi, Abdülşems’e dinle…
Ey,
Bilmediğini bildiğin
bu topraklara varan kişi,
binlerce yıldır
bu topraklardan
geçtim
binlerce yıldır bu
toprakları doğurgan,
bu denizleri
bereketli kıldım,
arısına çiçek,
darısına toprak,
üzümüne rahim,
bebeklerine süt
oldum
ben bu toprakları
benim sonsuz
bilgeliğimi,
koruyan, kollayan
şefkatimi,
cezalandıran
hiddetimi
bana sevgi, bana
saygı, bana şükran, bana minnet eden
bu ellerde tanıdım.
Şimdi beklerken,
her günkü gibi
babam Sin’in geceyi
terk etmesini,
yıldızların teker
teker onun peşinden gitmesini,
şu ana kadar
yazılanları dikkatle oku…
ve
izleyen günde
geldiğimde
görerek bak,
gözlerin açık kör
olma,
hissederek kokla,
ne tatlar var
dolaştığın sokacıklarında,
deniziyle ve
toprağıyla konuş,
anla bu
nasıl bir tutkudur
etmek
için dualarını,
sunmak
için şükranlarını,
arındırmak
için ruhunu,
bu topraklara
ve
suya
esrik
yaşayanda…
-0-
VI. Tasvir
Varırken Şems,
Heybeli’nin üstünden ve damlarken ilk ışıkları rıhtıma birer birer,
huşu ile eğildi
istiridye ve Abdülşems, dedi Abdülşems
Biliyorum şimdi siz,
gece uyurken bile Burgaz'ı düşünen,
Burgaz'la konuşup, Burgaz'ı dinleyen siz,
gece uyurken bile Burgaz'ı düşünen,
Burgaz'la konuşup, Burgaz'ı dinleyen siz,
koruyan ve kollayan Şems’in yüzü
sabah mahmurluğunu atmak için
ışıklarını rıhtıma yayarken
günün bereket duasıyla,
çarşıda, pazarda kepenkler açılır,
çarşıda, pazarda kepenkler açılır,
lokantalarda günün hazırlığı başlarken
bütün oyuncular,
yerli yerinde olacak...
ekmek parası umuduyla,
biriniz yine iskelenin köşesinde
olacak,
Burgaz'ın sakin sakinlerine,
telaş içinde işe gidenlere,
gülen gözleriyle, pastanenin
garsonları
servise başlarken,
Paşa ve çetesi umursamaz edalarıyla yine yerini alacak…
servise başlarken,
Paşa ve çetesi umursamaz edalarıyla yine yerini alacak…
biriniz, biri elinde, biri ağzında
sigaraları ile
başlayacak ayıklamaya parlak hamsileri, pembe tekirleri,
bazılarınız ise artık sahnede olmayacak, bu kış, sanki küs,
başlayacak ayıklamaya parlak hamsileri, pembe tekirleri,
bazılarınız ise artık sahnede olmayacak, bu kış, sanki küs,
bırakıp gittiler sizleri...
Arka planda,
uçmaya hasret üç, beş martı
ile hınzır karga aşireti,
onlarca çapkın ve sürtük kedi,
yedi, yirmidört rahat yok diyen, yorgun beygirlerin gözleri...
uçmaya hasret üç, beş martı
ile hınzır karga aşireti,
onlarca çapkın ve sürtük kedi,
yedi, yirmidört rahat yok diyen, yorgun beygirlerin gözleri...
vücudunun kıvrımlarında,
şıpır şıpır dalgalar,
kısa saçlarını okşarken Burgazın
kısa saçlarını okşarken Burgazın
poyraz hafif, hafif, Manastır'da,
tomurcuğa ve çiçeğe koşmuş
yapraklar,
örterken sokakları
kapalı panjurların ardında, huzura
hazır odalarında
başlayacak günün gizemi ile,
Lütfen artık siz de alın yerlerinizi...
başlayacak günün gizemi ile,
Lütfen artık siz de alın yerlerinizi...
Yirmiüç Haziran İkibinoniki
GELEN MESAJLAR
Sayın Batuhan Erdi’nin o güzel fotoğraflarını görünce
dayanamadım ben de hoşgörünüze sığınarak yazdım… 23.06.2012 Mehmet Altın
Elinize sağlık Enver Bey, çok mutlu oldum. Kareler,
şimdi asıl anlamlarını kazandılar… 23.06.2012
Batuhan Erdi
Muhteşem bir anlatımla, rüya gibi resimler… ellerinize,
yüreğinize sağlık Batuhan Erdi ve Mehmet Enver Altın… Teşekkürler 23.06.2012 Alegre Estroti
Güzel fotoğrafları ile ilham verdiği için Batugan’a,
fotoğraflara hayat verdiği için Mehmet Bey’e sonsuz teşekkürler… İlham veren
bilge deniz minaresine de teşekkürler 23.06.2012
Jul Amado
Teşekkürleer 23.06.2012
Jenev Tarinas
Çok güzel ve çok ince…eksik olmayın teşekkürler 24.06.2012 Gülçin Atıcı
Hem Batu’nun fotoğrafları, hem de Enver Beyin yazısı çok
güzel, ikiniz de sağolun 24.06.2012 Nicholas
Tsalikis
Büyüleyici… 24.06.2012 Elena Kovaçi Uygan
Muhteşem görüntülere teşekkürler Batu… bu güzel
görüntüleri yüreklere gönüllere taşıyan Mehmet Bey, size de elinize, dilinize,
yüreğinize sağlık desek az mı demiş oluruz diye düşünüyorum… 25.06.2012 Apo Yalçın
Teşekkürler
Mehmet. Hakikaten çok güzel. Sana ve Ufuk'a selam ve sevgilerimle. 25.06.2012 Tülin Çağlar Koray
Teşekkürler
Tülin, sesini duymaya vesile olmak çok güzel...25.06.2012
Mehmet
Çok güzel. Eline sağlık. Ufuk Altın 25.06.2012
Seninle daha da güzel... 25.06.2012 Mehmet
Mehmet
Amca’cım, harika… birbirinden anlamlı dizeler… ellerinize yüreğinize sağlık… Saygılarımla, 25.06.2012 Tamar Taşcıoğlu
Rakıyla tatlandırmak lazım...
25.06.2012 Mehmet
Sevgili Altın Biraderim,
Biliyorum, çoktandır sesim soluğum
çıkmıyor.Amma sakın ha senin yazdıklarını okumuyorum sanma; hem okuyorum ve hem
de en özenli bir biçimde dosyalıyorum onları. ( save ediyorum yani; Burgaz’ın
Altını dosya adı.)Hani, Allah göstermesin, bir şey olur da kendi yazdıklarını
bilgisayarında bulamazsan, Back-up ünitesi olarak yazdıklarını sana geri
iletmek üzere nöbetteyim; bilesin.
Burgaz Adasının fotoğrafları üzerine
yazdıklarını okuyunca benim aklıma da seni ziyaretlerimiz dolayısı ile Ada’da
kendi çektiğim fotoğraflar geldi ve dedim ki kendime “ Ada bilmez
bencileyin ademler için bu fotoğraflar donmuş birer karedir amma oranın bir
parçası olan Altın Biraderime acaba bunlar neler anlatıyordur? Kim bilir.
· O ada evleri; bilenin, duyanın ağzından kim bilir ne hikâyeler anlatır
bize,
· İstanbul’un simgesi olan Begonviller Ada’da daha mı bir güzeller?
· Sait Faik’in Burgaz’ında bir Cafe’ye niye “ Harrison “ ismi verilmiş
acaba?
· Çay Bahçesi eskilerden mi kalma, yeni yetme mi acaba?
· Panjurları yeşil olmasa da boyası yeşil olan bu ev kimin acaba ?
· İstanbul bu kadar mı uzak Burgaz’a? Yoksa insan kendini öyle mi
hissediyor?
· Şu yalnız Martı’ya sorsak, var mıdır acaba Varden’in Topal
Martı’sı ile bir akrabalığı?
· Sezen Aksu “ Ada vapuru, yandan çarklı… “ derken bunu kast etmiyordu
herhalde!
· Bu havuz rekorlara ev sahipliği yapmış mıdır acaba?
· Sahildeki restaurantlar ( yoksa
Türkçeleştirerek restoran mı yazsaydım? ) lezzet ve sunum farklılığı gösteriyor
mu? Kimin nesi özeldir?
· Vapura ismi verilen Şehit Mustafa Aydoğdu’nun hikâyesi nicedir?
O zamanlar Sait Faik varmış Ada’yı,
balıkçıları, martıları anlatan.Bu gün de Altın Biraderim var Kaşık Adasındaki
istiridyesinden bize haberler ulaştıran; bakalım o istiridye bu sefer bize
neler anlatacak?
Sevgi ile kal.
28.06.2012
Tuğrul Ünsal
Sevgili Kardeşim,
Yalnız yazılanları değil akıldan
geçenleri okumak, galiba senin de alnına yazılmış kaderin... Çünkü, ben
de beni, yazın dünyasına esrik edip sonra da satır aralarından, pembe
panter misali, sıyrılan koruyucu ve kollayıcı kardeşimi merak edip
duruyor acaba, Allah korusun, mevcut düzene bilmeden bir
omuz vurdu da.... Eyvah diyordum.
Neyse ki, bütün bunların benim boş
kuruntularım olduğunu anladığım gibi sabah sabah "... vallahi
gündem gereği ve siyaseten değil, herhalde sevinç ve ihtiyarlıktan olsa
gerek ve evimde, kimse görmeden..." ağlattığın gibi beni, yeşil
gözlü, ihtiyar istiridye de sevgiyle kucaklar seni...
Kal tasasız ve sağlıkla,
28.06.2012
Altın
Biraderin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder