23 Kasım 2012 Cuma


Suyun Üzerinde Akan Zaman’la

“ Bir Burgaz Güzellemesi “

Fotoğraflar: Batuhan ERDİ



I.Tasvir

Haziran ayının güzel Pazar günlerinden biriydi… yakın dostum, bilge deniz minaresini, Kaşığın ucunda bulamadığım için, Çamakya sahilinden Aya Nikola’ya doğru, onu bulmak umuduyla ığrıp çekip giderken, sol omzumun üstünden Şemsin[1] sesini ve dilini Aya Nikola’nın sırtlarında hissettim. Aynı anda gördüğüm kıyıya uzanmış deniz minaresi de bir Aya Nikola’ya, bir Kalpazankaya’ya akan Çamakya kıyılarına bakarken, bana dedi…  uzaklardan gelen sesi dinle…

…ses…

 Ben,
güneşe tapan, güneşin kulu,
Abdülşems,
haftanın güneşe adadığımız bugününde
güneşin kız kardeşi, dünyada
  
ararken bir yer,
kutsal bir mekanın sessizliğinde ve dinginliğinde
etmek için dualarımı,
sunmak için şükranlarımı,
arındırmak için ruhumu,

bu adaya geldim.
Neresidir burası?
…derken, Şemsin dilinin sesi, Abdülşemsin duasında Aya Nikola’nın sırtlarını aydınlattı.
  -0-


II. Tasvir

Döndüm yüzümü uzaklardan gelen sese, Şems’in, babası Sin’e[2], aydınlığı teslim etmek üzere, her an renk ve biçim değiştiren, mavi gri, kızıl harmaniyesi ile ufka vurmuş heybetine…  cevap verdi istiridye uzaklardan gelen sese…

Ey, en uzak yolların yolcusu Abdülşems hoş geldin Adamıza,

Şemse sevdalı olduğumuz kadar,
 sevdamızın
çok dinli, çok dilli her karış toprağına karıştığı,
adını sorduğun bu ada,
Antigoni olarak bilinir eski çağlarda…
Şimdiki adı ise Burgazada…

Şükürler olsun,
bugünü de tamamlayan Şemse,
o ki;
toprağa, suya bereket verene,
can veren maviye, yeşile,
can veren hareket edene,

bugün de bandık ekmeğimizi tuza,
bugün de çıktı rızkımız, hamdola,
Ey, güneşin kulu Abdülşems,
Dualarımızla yine bakıyoruz,  yarına umutla…
  
-0- 


 III. Tasvir
Aşık dilinin tutkun rengi, kızıla dönmüş tacına yansıyan, omuzlarındkia günün yorgunluğunu, bilinmezin heyecanına yansıtan Şemsin, suretine bakarak, kulak verdim uzaklardan gelen sese… ses, bu sefer,  Abdülşems’e  dedi, dinle…

Biliyor musun?...
Kaç kavim geçti, kaç yıkım, kaç göç, kaç bayram gördü
bu su, bu toprak?...

Kaç buyurgan gördü, ertesi gün tutsak?

Kaç iyi, kaç kötü,
kaç eril, kaç dişi,
Kaç kişi aşka düştü,
Kaç düğün gördü, kaç bayram,

Kaç bahar geçti, doğurgan,
Kaç yaz geçti, kıyıları kavuran,
Kaç sonbahar, üzümün rengine vuran,
Kaç kış, Ayandon fırtınasında ilikleri donduran?...

 -0-
  


 IV. Tasvir
Kara harmaniyesini sırtlamış Şems, karanlığı, sudan fırlamaya hazır yıldızlardan önce babası Sin’e, teslim ederken, ben de adını, istiridyelerin kutsal anası, şimdi Şemsin koynunda yatan, Marta’dan alan, koya koştum ve uzaklardan gelen sesin, Abdülşemse dediği bitince… devam etti istiridye ve o da dedi Abdülşems’e…
Ey,
“kutsal bir mekanın sessizliğinde ve dinginliğinde
etmek için dualarını,
sunmak için şükranlarını,
arındırmak için ruhunu,”

adamıza gelen kişi,
bil ki;
bildik ve biliriz ki; adamızın her daim
canına can katan canlar olmasaydı,
görür müydü bu kadar yıkım, ya da bayram?...
kim bilirdi, kimin olduğu buyurgan, kimin olduğu tutsak?...

adanın her daim ruhu olmasaydı,
ne önemi vardı aşkın, ya da kinin?...
iyinin, ya da kötünün?...
adanın her daim ruhu olmasaydı,
Kimin umurundaydı bahar?
Kimi kavururdu yaz?
Kim görürdü üzümün rengini?
Kim donardı soğuktan?

Bir, bak şu koydan ufka kadar uzanan anılar dolu kocaman çıkına,

Kimler koşmuş, vurgun kollarına, mimoza saçlarına, baharın?...
Kimler yudumlamış, sevincine. tasasına ortak, şişedeki dostluğun?...
Kimler aramış, dipteki taraklarda, pinalarda, incisini aşkın?...
Kimler hüzünlenmiş, Aya Nikola’dan uçuşan sararmış yapraklarında,
anlatısını kederin ve hüznün?...
Kimler göçmüş, anılarında duvarların, sokakların, komşuların?

Kimler yürümüş ışığın yolunda
Kimler yürümüş, şen şakrak?...
Kimler yürümüş, nasıl oldu der gibi hala şaşkın?...
Kimler yürümüş, dişler kenetli, gözler hiddetli?...
Kimler yürümüş, boynu kısık, bu nasıl bir dünyayı, biteviye sorgulayan?

hepsini görürsün Marta Koyunda,
koydan, Şemse uzanan

 -0-



V. Tasvir

Ardından indim vardım limana… Sin, eli belinde, dağa taşa hâkim benim hükmünde, Heybeli üstünden bakarken Burgaz’a, kırpık yıldızlar saçılmışken sağa sola, kulak verdim uzaklardan gelip Sin’den yansıyan sese… ses dedi, Abdülşems’e dinle…

Ey,
Bilmediğini bildiğin bu topraklara varan kişi,

binlerce yıldır
bu topraklardan geçtim
binlerce yıldır bu toprakları doğurgan,
bu denizleri bereketli kıldım,
arısına çiçek,
darısına toprak,
üzümüne rahim,
bebeklerine süt
oldum

ben bu toprakları

benim sonsuz bilgeliğimi,
koruyan, kollayan şefkatimi,
cezalandıran hiddetimi

bana sevgi, bana saygı, bana şükran, bana minnet eden
bu ellerde tanıdım.


Şimdi beklerken,
her günkü gibi
babam Sin’in geceyi terk etmesini,
yıldızların teker teker onun peşinden gitmesini,

şu ana kadar yazılanları dikkatle oku…
ve
izleyen günde
geldiğimde

görerek bak,
gözlerin açık kör olma,

hissederek kokla,
ne tatlar var dolaştığın sokacıklarında,

deniziyle ve toprağıyla konuş,
anla bu nasıl bir tutkudur

etmek için dualarını,
sunmak için şükranlarını,
arındırmak için ruhunu,

bu topraklara
ve
suya
esrik yaşayanda…

 -0-

  

VI. Tasvir

Varırken Şems, Heybeli’nin üstünden ve damlarken ilk ışıkları rıhtıma birer birer,
huşu ile eğildi istiridye ve Abdülşems, dedi Abdülşems

Biliyorum şimdi siz,
gece uyurken bile Burgaz'ı düşünen,
Burgaz'la konuşup, Burgaz'ı dinleyen siz,

koruyan ve kollayan Şems’in yüzü
sabah mahmurluğunu atmak için
ışıklarını rıhtıma yayarken

günün bereket duasıyla,
çarşıda, pazarda kepenkler açılır,
lokantalarda günün hazırlığı başlarken
bütün oyuncular,
yerli yerinde olacak...

ekmek parası umuduyla,
biriniz yine iskelenin köşesinde olacak,

Burgaz'ın sakin sakinlerine,
telaş içinde işe gidenlere,
gülen gözleriyle, pastanenin garsonları
servise başlarken,
Paşa ve çetesi umursamaz edalarıyla yine yerini alacak…

biriniz, biri elinde, biri ağzında sigaraları ile
başlayacak ayıklamaya parlak hamsileri, pembe tekirleri,
bazılarınız ise  artık sahnede olmayacak, bu kış, sanki küs, 
bırakıp gittiler sizleri...

Arka planda,
uçmaya hasret üç, beş martı
ile hınzır karga aşireti,
onlarca çapkın ve sürtük kedi,
yedi, yirmidört rahat yok diyen, yorgun beygirlerin gözleri...

vücudunun kıvrımlarında,
şıpır şıpır dalgalar,
kısa saçlarını okşarken Burgazın
poyraz hafif, hafif, Manastır'da,

tomurcuğa ve çiçeğe koşmuş yapraklar,
örterken sokakları
kapalı panjurların ardında, huzura hazır odalarında
başlayacak günün gizemi ile,
Lütfen artık siz de alın yerlerinizi...

Yirmiüç Haziran İkibinoniki






GELEN MESAJLAR

Sayın Batuhan Erdi’nin o güzel fotoğraflarını görünce dayanamadım ben de hoşgörünüze sığınarak yazdım… 23.06.2012 Mehmet Altın

Elinize sağlık Enver Bey, çok mutlu oldum. Kareler, şimdi asıl anlamlarını kazandılar… 23.06.2012 Batuhan Erdi

Muhteşem bir anlatımla, rüya gibi resimler… ellerinize, yüreğinize sağlık Batuhan Erdi ve Mehmet Enver Altın… Teşekkürler 23.06.2012 Alegre Estroti

Güzel fotoğrafları ile ilham verdiği için Batugan’a, fotoğraflara hayat verdiği için Mehmet Bey’e sonsuz teşekkürler… İlham veren bilge deniz minaresine de teşekkürler 23.06.2012 Jul Amado

Teşekkürleer 23.06.2012 Jenev Tarinas

Çok güzel ve çok ince…eksik olmayın teşekkürler 24.06.2012 Gülçin Atıcı

Hem Batu’nun fotoğrafları, hem de Enver Beyin yazısı çok güzel, ikiniz de sağolun 24.06.2012 Nicholas Tsalikis

Büyüleyici…  24.06.2012 Elena Kovaçi Uygan

Muhteşem görüntülere teşekkürler Batu… bu güzel görüntüleri yüreklere gönüllere taşıyan Mehmet Bey, size de elinize, dilinize, yüreğinize sağlık desek az mı demiş oluruz diye düşünüyorum… 25.06.2012 Apo Yalçın

Teşekkürler Mehmet. Hakikaten çok güzel. Sana ve Ufuk'a selam ve sevgilerimle. 25.06.2012 Tülin Çağlar Koray

Teşekkürler Tülin, sesini duymaya vesile olmak çok güzel...25.06.2012 Mehmet

Çok güzel. Eline sağlık. Ufuk Altın 25.06.2012

Seninle daha da güzel... 25.06.2012 Mehmet

Mehmet Amca’cım, harika… birbirinden anlamlı dizeler… ellerinize yüreğinize sağlıkSaygılarımla,  25.06.2012 Tamar Taşcıoğlu

Rakıyla tatlandırmak lazım... 25.06.2012 Mehmet



Sevgili Altın Biraderim,

Biliyorum, çoktandır sesim soluğum çıkmıyor.Amma sakın ha senin yazdıklarını okumuyorum sanma; hem okuyorum ve hem de en özenli bir biçimde dosyalıyorum onları. ( save ediyorum yani; Burgaz’ın Altını dosya adı.)Hani, Allah göstermesin, bir şey olur da kendi yazdıklarını bilgisayarında bulamazsan, Back-up ünitesi olarak yazdıklarını sana geri iletmek üzere nöbetteyim; bilesin.

Burgaz Adasının fotoğrafları üzerine yazdıklarını okuyunca benim aklıma da seni ziyaretlerimiz dolayısı ile Ada’da kendi çektiğim fotoğraflar geldi ve dedim ki kendime  “ Ada bilmez bencileyin ademler için bu fotoğraflar donmuş birer karedir amma oranın bir parçası olan Altın Biraderime acaba bunlar neler anlatıyordur? Kim bilir.
·        O ada evleri; bilenin, duyanın ağzından kim bilir ne hikâyeler anlatır bize,
·        İstanbul’un simgesi olan Begonviller Ada’da daha mı bir güzeller?
·        Sait Faik’in Burgaz’ında bir Cafe’ye niye “ Harrison “ ismi verilmiş acaba?
·        Çay Bahçesi eskilerden mi kalma, yeni yetme mi acaba?
·        Panjurları yeşil olmasa da boyası yeşil olan bu ev kimin acaba ?
·        İstanbul bu kadar mı uzak Burgaz’a? Yoksa insan kendini öyle mi hissediyor?
·        Şu yalnız Martı’ya sorsak, var mıdır acaba  Varden’in Topal Martı’sı ile bir akrabalığı?  
·        Sezen Aksu “ Ada vapuru, yandan çarklı… “ derken bunu kast etmiyordu herhalde!
·        Bu havuz rekorlara ev sahipliği yapmış mıdır acaba?   
·        Sahildeki restaurantlar ( yoksa Türkçeleştirerek restoran mı yazsaydım? ) lezzet ve sunum farklılığı gösteriyor mu? Kimin nesi özeldir?
·        Vapura ismi verilen Şehit Mustafa Aydoğdu’nun hikâyesi nicedir?
 O zamanlar Sait Faik varmış Ada’yı, balıkçıları, martıları anlatan.Bu gün de Altın Biraderim var Kaşık Adasındaki istiridyesinden bize haberler ulaştıran; bakalım o istiridye bu sefer bize neler anlatacak?

Sevgi ile kal.

28.06.2012 Tuğrul Ünsal



Sevgili Kardeşim,

Yalnız yazılanları değil akıldan geçenleri  okumak, galiba senin de alnına yazılmış kaderin... Çünkü, ben de beni, yazın dünyasına esrik edip sonra da satır aralarından, pembe panter misali, sıyrılan koruyucu ve kollayıcı kardeşimi merak edip duruyor acaba, Allah korusun,  mevcut düzene bilmeden bir omuz vurdu da....  Eyvah diyordum.

Neyse ki, bütün bunların benim boş kuruntularım olduğunu anladığım gibi sabah sabah "... vallahi gündem gereği ve siyaseten değil, herhalde sevinç ve ihtiyarlıktan olsa gerek ve evimde, kimse görmeden..." ağlattığın gibi beni, yeşil gözlü, ihtiyar istiridye de sevgiyle kucaklar seni...

Kal tasasız ve sağlıkla,

28.06.2012 Altın Biraderin    
    




[1] Sümer mitolojisinde güneş tanrısı Şamaş’ın Arapça deyişi.
[2] Ay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder