29 Aralık 2012 Cumartesi


Burgaz’da Donmuş Kareler I.

“ aynama yansıyan anılarla, imgeler “

Fotoğraflar: Tuğrul ÜNSAL

Tasvir-i Kaşıkadası 


Kaşıkadası’nın Tuğrul’un vizöründen 


aynama yansımış hâli…

Rivayet odur ki; Pita’nın, bugün bilinen adıyla Kaşıkadası’nın, kadim tarihte bir adının da Pide olduğu söylenir. Bir zamanlar, Konstantinopolis’in arka bahçesinde oynamaya gelen bir gözü çıplak, bir eli kasap korsanların, şehre gitmeden önce kendilerini ve gemilerini makyajlayıp “aman ne terbiyeli, ne aklı başında adamlar… ” dedirtme ve köklerini gizleme ön hazırlıklını burada yaptıkları söylenir. Yine korsanların, Halki, Heybeli’nin üstündeki mehtaba, takma gözlerini ve ellerini çıkarıp, kendi dualarında hu çekip, şölene durdukları yer olduğu için adanın adları da bir elde pide, bir elde kaşık,  bir sofranın etrafında dönüp duruyor herhalde…” deyip, devam etti kadim dostum, yaşlı ve bilge deniz minaresi,

“Ben, o zamanlar daha yeni yetme bir minareydim. Kaşığın ucunda, taş oyuk yuvama yerleşmeden az önce, kendime uygun bir yuva bulmak için bir lokma deniz piresi ile yetinip,  sırtta bir kabuk, Burgaz’ın kıyılarında dolanıp dururdum. Hiç unutmam, ekim ayının birinci gününde, Kaşıkadası’nın tam üstüne zıpkın gibi inen, o zaman adını bilmediğim, alaim-i sema denilen ışıktan merdiveni gördüğümde…

Yüce Poseidon bu da ne? Nedir ve neden tam da bu adanın üstünde?... ,

dedim, ve hemen koştum, o zamanın, yaşlı ve bilge deniz minaresine…  o da dedi,



“… o, gördüğün denizlerin dibinde yaşayan eşi Amphitrite ile
her kestane karası fırtınasında,
renkahenk kanatlı atlarıyla
burada buluşmaya gelen,
Poseidon’dur,

bize şeref veren,

onların vuslatıdır,
dalga yanak, yanak dalgaya,
denizi alt üst edip,
köpüklü kıvrımlarında birleştiren…”

dedikten sonra sözü verdi, yeşil gözlü istiridye’ye… ve dedi, yeşil gözlü istiridye…

Bildiğiniz gibi, ben, daha önce yerini yurdunu bilsem de yetmişli yılların sonunda düştüm Pita’nın karşısındaki vaftiz olup Burgazlı olduğum, Burgaz’ın sularına… Lakin ne öğrendim ise Pita’nın ucundaki sularda öğretti bana, yaşlı ve bilge deniz minaresinin, uzun boylu, geniş omuzlu, endamlı muhafızı Pina…  

O, öğretti bana,
suyu yudum yudum koklamayı,
istiridye, midye, pina,  pavurya ve ıstakozlarla konuşmayı ve şarkı söylemeyi,
güneşi kandırıp, iple denize çekmeyi,
yakamozlar
 üstünde yürümeyi,

O, gösterdi bana,
gecenin ikiye ayrıldığı anda,
Kaşığa açılan perdeyi...

O dinletti bana,
kıyıya, usul bir rüzgârla gelen boleroyu,
artan tempoyla yağan konçertoyu.
yaylılar rüzgârla süzülürken
birden yükselen birkaç martı eşliğindeki davulları,
eşlik ederken korno, obua, Kaşığın her tarafında yükselen dalgalara

O koklattı bana,
giderek düşen tempoda, gelen günü alacakaranlıktaki
triangolonun sesi ile
Kaşığın çatısında havada asılı kalan,
birkaç mimoza kokulu damla…


budur işte Tuğrul’un vizöründen Kaşıkadası’nın yansımış hali aynama… 

-----------------------------------
12 Temmuz 2012, Burgazada


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder