Sırın Ardındaki Zaman’la, Aynadaki Zaman
“Duygular buharlaşmaz, içine atarsan, içini yara yaparsın.”
Takvimdeki gerçek yerini arayan güzel bahar
günlerinden biriydi 2014 yılı Ocak ayının, yirmi beşine denk cumartesi günü.
Sabahında uyandığımızda, yeri başımın üstü, sevgisi
yüreğimin içi, göz bebeğimde sevgisinin her katresi ile ben, bize verdiklerine
sevinerek, verdikleriyle yetinerek kutsadık kendi inancımızla Şemsi, sesini,
nefesini ve dilini gülen yüzümüzde hissederken…
‘Şükür güzel bir güne daha…’ dedi gözbebeğimdeki
sevgili… ‘etmek için dualarını, sunmak
için şükranlarını, arındırmak için ruhunu şemsin, uzaklardan gelen sesini dinle,
başlamak için bu güzel güne…’ ve biz, böyle başladık 2014 yılı Ocak ayının,
yirmi beşine denk gelen cumartesi gününe…
-0-
Eşim, büyük
oğlum, kızım ve ben, izlerken torunumun aydınlık günlere gülüşünü, sağlam
badilerle yürüyüşünü, keyif veren sesini, hoş gelen her bir deyişini yerel
saati 09.38 İstanbul saati 16.38’de Mişigan-Ann Arbor …
http://feedproxy.google.com/~r/annarbornews-mlive/~3/1i_CmWUr2Qs/one_person_in_critical_conditi.html
Başlığı böyle:
“ One person in
critical condition, 4 others hospitalized after 9-vehicle crash near Ann Arbor-
Mıchıgan ”
Türkçesi şöyle:
“Mişigan, Ann Arbor yakınlarında 9 aracın karıştığı
zincirleme kazada biri kritik, 4 kişi hastaneye kaldırıldı.”
Kazaya karışan araçlardan sarı otomobil sürücüsünün
anlattığına göre; yoldaki trafiğin ve önümdeki aracın tedirginliğini ve
yavaşladığını fark edince yavaşlayıp emniyet şeridine, hatta olduğunca
şarampoldeki karlı bölgeye yanaşan, sarı otomobilin sürücüsü; arkadan kontrolsüz
gelen başka bir aracın çarpmasıyla… kendilerini daha önce geçen ve buzlanma oluşan
kazalar nedeniyle duran TIR’ın altına şiddetle girdiklerini, arkada yararlanan
iki arkadaşının dışarı çıktığını, kendisinin de bu arada sağında oturan ve
bacağı sıkışan arkadaşını kurtarmak için dışarı çıktığını, fakat onu oradan
çıkarmanın mümkün olmadığını, çare ararken başka bir aracın üstüne doğru
geldiğini, korunma içgüdüsüyle kendini tekrar kullandığı otomobilin içine
attığını, bu gelen araçla da darbe
yediklerini, sağ önde bacağı sıkışan arkadaşının şokta olduğunu, arkadaki
arkadaşlarının birinin kolunun kırık, diğerinin omzunu incittiğini, kendisinin de mucize eseri sadece kesik bir
parmakla kazayı atlattığını bacağı sıkışan arkadaşının kurtarılmasının itfaiyenin
üst kaportayı kesmesiyle ancak mümkün olduğunu söyleyen…
kaynaklı bir
haber, kazaya karışanlardan birisinin telefonuyla, günümüzün masal döngüsü
içinden geçip, bir eksen kaymasıyla, koskoca bir tasa ve yeis yumağı olarak düştü
önümüze, ucu o anda bulunamayıp daha da karıştırılan… içimde fırtınalar kopuyor ama sadece bir ileri bir geri yürüyordum evin içinde…
dudaklar kilitli, gözüm uzaklarda, ucu gözbebeğimin gözü ucunda, kelimeler
yitik, sesim gitmiş… kızımın tarifiyle.
İnsanların bu
gibi durumlarda tepkilerinin tuhaf olduğunu hep duyardım. Ve benim tepkilerim
de ne tuhaf ki, TDK, Türkçe Sözlük, 1974 yılı, VI. Baskı, 481.sayfası, 2.
sütunundaki “Dilek anlatan tümcelerin başına getirilerek özlem ya da
pişmanlık anlatan, keşke” bağlacı ile başlayan cümlelerin fiil çekimlerine
odaklandı o an… O anki keşkelerimden oluşan kümenin içindeki cümlelerin
bazıları şöyleydi aynen;
- Keşke, Detroit’te Otomobil Fuarı var, bilgine… diye
mesaj atmasaydık.
- Keşke, o gün gitmeseydiler.
- Keşke, siyah buzun çözülebileceği öğlene doğru
gitseydiler.
- Keşke arabayı o kullanmasaydı.
- Keşke, sağ emniyet şeridinde değil de sol emniyet
şeridinde dursaydı.
- Ve bunlar gibi bir sürü keşkeler.
Diğer deyişle, aynamızın
arkasında fonda o kadar çok nesne var ki, kimi durağan kimi devinen, kararlarıyla
yön değiştiren, duran, geri giden, birbiri ile iç içe geçen, birbirini
etkileyen, zincirleme etkileşim ile tasvirimizi, kimliğimizi, bizi biz
yapanları da beraber etkileyen… oradan bizim ve başkalarının aynalarına
yansıyan, başkalarının aynalarından aynalarımıza, aynalarımızdan başkalarının aynalarına
yansıyan ve aynı anda akan zamanla, devinime devam eden…
- Tıpkı o film gibi: “
evine giderken binmesi gereken metroyu son saniyede kaçırmasıyla izleyen
hayatını, bir de son saniyede yakalamasıyla izleyen hayatı” anlatan, Gwyneth
Paltrow’un başrolde oynadığı Sliding Doors, filmi gibi,
- ya da Piere Charras’ın On Dokuz Saniye, adlı o
kitabındaki gibi: yirmi beş yıldır
birlikte yaşayan bir çiftin yıpranan ilişkilerini kurtarmak için tasarladıkları
bir oyunu anlatan kitapta… çift, 17.43 metrosunda, buluşmak üzere
sözleşirler. Metronun kapılarının kapanmasına On Dokuz Saniye vardır ve
ilişkilerinin geleceğini belirleyecek olan bu on dokuz saniyedir. Geri
sayım başlar, 19, 18, 17, 16... Ancak bu zaman dilimi aynı zamanda birçok
kaderin kesişme noktasıdır. Yalnızca bir ayrılık hikâyesi yaşayan bu
çiftin değil, vagondaki diğer yolcuların hikâyeleri de bu sürenin
bitimiyle birlikte sonsuza dek değişecektir.
Tahminime göre bir anne baba için,
varsayımlardan oluşan taşlarla döşeli, keşke sürecinin öne çıkması gibi bir durum,
hele çocuğunuzdan çok uzaktaysanız, pek mümkün değil. Buna bir de TDK, Türkçe
Sözlük, 1974 yılı, VI. Baskı, 2.sayfası, 2. sütunundaki “Merak,
kararsızlık ya da kuşku anlatan acaba” ile başlayan süreç ekleniyor ki, bu günün moda kelimesi ile
tarif edilen paralel bir süreç de değil… bence bunu matematiğin önemli
öğelerinden biri ile daha kolay tarif edebiliriz… kesişen
kümeler… evet, evet en doğrusu budur. Keşke süreci ile acaba süreci birbiri ile
kesişiyor. Bu süreçte bazen keşke kümesinde gezinirken, birden acaba kümesine
atlıyor, yetmeyince iki kümenin birleşimine sızıp iki kümenin sınırları ile
beyninizin kıvrımlarını bire bir denk getiriyorsunuz. Denk getiriyorsunuz da
denk getirdiğiniz acabalar ile keşkelerin o kıvrımlara aynısıyla denk
getirilmesi, eğilip bükülmesi, sağa sola çevrilmesi sırasında yüreğinizin
sıkışması, diyaframınızın daralması, nefes alma ritminin bozulması ile oluşan
ter ve gözyaşı, bu işin somut bedeli… işte
bu da sıkıntıyla daha bir sürü soru cümlesi ekleyebileceğiniz acabalar bilmece kümesinden
birkaç tanesi:
- Acaba
çocukların sıhhati gerçekten söylendiği gibi mi?
- Acaba
sağ önde oturan, şokta olduğu söylenen arkadaşının durumu nasıl ve nasıl
seyredecek?
- Acaba
uçağa atlayıp gitsem mi?
- Acaba
sonrasındaki süreçte düzenleri ne kadar değişecek?
- Acaba yasal süreç nasıl işleyecek,
bir sıkıntı olur mu?
Sıkıntı bastı
değil mi? Ben de sıkıldım ve aynı sözlüğün 886. sayfası, 2. sütunundaki “Doğrusu,
doğrusunu isterseniz, aslında,
°esasen” diye açıklanan, zaten belirteci ile 838. sayfanın 1. ve 2.
sütunlarını tamamen işgal eden ve di’li geçmiş zamanın hikâyesi içeriğinde
kullanabileceğimiz ve “di’li geçmiş zamanın hikâyesi ile miş’li geçmiş zamanın rivayeti, birleşik zamanlarından sonra gelerek
anlamı berkitecek” ya bağlacı ile güncel durumdan en kötü duruma kadar türetebileceğimiz
cümlelere ve bunlardan oluşan kümelere hafazanallah hiç girmiyorum. Çünkü iki
gün, yedi/yirmidört saat ben onlara girdim. Girdiğimde kendimi çok kötü
hissetim. Neler düşündüğümü ne senaryolar yazdığımı, neler hissettiğimi, gece uyanık, gözü açık
uyanık, uyurken düşlerimde, Hades’in yer
altı dünyasının ve karanlık sularının kıyılarında nasıl gezindiğimi, çok iyi
tahmin edersiniz ki, bunları da anlatarak hem sizi sıkmayayım hem de sizleri
daha fazla germeyeyim.
Ancak bir de kazayı yaşayanlar var… ya onlar ne durumda? … Bu
süre içinde ne yaptılar? Neler hissettiler? Krapon kâğıdı kıvrımındaki sarı
kütlenin içindeyken neler düşündüler? Aynalarının sırında neler vardı, önünde
neler? Bütün bunlaraı bilmek istersiniz diye bilebildiklerim ve öğrendiklerim…
Sarı Mazda’nın sürücüsü oğlum, kazayı sol el orta parmağı
kesik atlattı. Ancak insan onuruna yakışan, arkadaşlarına bağlılık ve
sorumluluk bilinci içinde, hastanede ve sonrasında onların yanlarından ayrılamadı,
ayrılamadı. Ann Arbor’daki tüm dost ve arkadaşları yanı başında olsa da psikolojik
olarak ağır bir baskı altında ama günler geçtikçe bu da geçecek inşallah…
Sağında oturan en ağır darbeyi alan Jenny, bacak ve kalça
kırığı nedeniyle ameliyat oldu. Şoku atlattı ama kazayı ve sonrasını uzun bir
süre unutamayacak mutlaka… Sağlığı iyi. Merdiven çıkmayacağı için bir arkadaşı
ona evini açtı.
Arkada oturan Kessy,
incinmiş bir omuzla kazayı atlatırken, kolu kırılan oğlumla aynı evi paylaşan Erik,
dokuz gün sonra ameliyat oldu. Kendisi de morali de iyi.
İşte sizler, dostlar, arkadaşlar, yazdıklarımı bitirirken
neden yazdım bu satırları diye düşündüm de birden… veya neden yazdın bu
satırları arkadaş diye sorabilirsiniz sizler… Neden, acaba?
- Tarihe not
mu düşmek istedim? Yanıtı: Çok
iddialı.
- Bu gibi
durumlarda, bir anne ve babanın, ailenin durumunu mu yansıtmak istedim? Yanıtı: Zaten
bunlar, herkesin kestirebileceği, bilinen şeyler sanki kuş mu kondurdum da
herkes merakla okusun?
- Paylaşmak mı istedim?
Sanırım evet… paylaşmaktı dileğim. Oh ki, sonunda bekleyen gözyaşlarım kelimelere
dönüşmüş. Oh ki, o acabalarla, keşkelerle başlayan düşünceler, cümlelere
dönüşmüş. yoksa
geçmezdi bu günler, holograma dönmüş bedenimle, ruh gibi gezdiğim…
Dilerim aynalarımızın ardı da önü de tasasız ve aydınlık
olur, yaşayacağız güzel günlerde birer birer, hoşgörün sizleri üzdüysem eğer.
----------------
04 Şubat 2014, Levent
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder