Mehmet Altın
BURGAZIN
SOKACIKLARINDA
“Aşk Doğumlu Kediler”
Anlatı
iüif@yahoogroups.com yayınları IV.
Burgazın
Sokacıklarında “ Aşk Doğumlu Kediler ”
Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa
alıntılar dışında yayıncının ve yazarın izni olmaksızın hiç bir yolla
çoğaltılamaz.
I. Basım: Haziran/Temmuz
2011
Yayına hazırlayan: Mehmet Altın
Kapak tasarımı: Mehmet Altın
Kapak resmi: Susam
ile Sumak
ÖNSÖZ
Bu anlatıyı kaleme almaya,
kışın Sürtük ile yaptığımız kısa ama anlamlı miyavlamalardan, uzun ama anlamlı patileşmelerden
sonra karar verdim.
Amacım, benim gözümden kedilerin
dünyasını bir kaç sahife ile olsa da sunmak, kucağımıza yeni aldığımız veya
almayı hayal ettiğimiz mini mini bebeler ile mini mini kedi bebelerin birbirlerine
miyavladığı bir dünyaya çanak tutmak...
Bana kedilere miyavlamayı
öğreten, yeşil boyalı, zincirli evdeki komşularım, Sevgi ile Nusret, kedileri fark etmemi sağlayan, kız kardeşim
Füsun ile eşi Feridun, biliniz ki aşk doğumlu kedilerin
dünyasında size çok
özel bir yer var.
---------------------------------------------------------------------------------------------
BURGAZIN
SOKACIKLARINDA (*)
“
Aşk Doğumlu Kediler ”
“ İstanbul’un
anakarasında başlayıp, Burgaz adasında biten bir anlatma… yarısı gerçek, yarısı uydurma. ”
Zamanında
İstanbul’un balıkçılığı yoğun, orman işçiliği az, el işi ve göz nuru özel
dokumalarıyla ünlü, deniz ve reçine kokan köy yollarının her metresi keyif ehli
mekânlarla bezeli ilçesinin, bugünlerde her yerde olduğu gibi, birkaç ayak işi,
vücut çalımı ile betona aday verimli ovasının kenarında, çevreye uyumlu ve duyarlı nadir bir sitesinde
yaşayan yeni yetme Sambuka, yirmidokuz ev, ellisekiz hanesinden birinin veranda
kapısının önündeki “come in” yazan paspasın üzerinde uyanıp esneyerek gerindi.
Ağustos böceklerinin sabaha kadar süren, Bitmeyen atonal Senfonisi yüzünden
sersemlemiş ve mahmur bir halde, ön sağ patisinden başlayarak bir yandan sabah
temizliğini yaparken, bir yandan da;
-Paspasın üzerine yazmışlar come in, bize
gelince pissst hadi gidin!
diye söylenerek, bir
dizi çalar, çalmaz guguklu saat, bir dizi porselen çaydanlık, koltukları gül
ibik rengi bayramlık, her tarafı tablo, her çeşit kitap, sağı solu kalem ve bir
dolu boya, deli kızın çeyizi, kap, kacak, şişe, çaydanlık, sergisi evinin,
yazar, çizer, boyar sahibine aklınca sitem etti.
Mor salkımlarla
kader birliği etmiş asmanın, bir tırtıla kuştüyü yatak yaprağına omuz atıp,
verandadan çıkarken, karşı komşunun bacasına yuva yapmış, gece tam yakalamak
üzere olduğu fareyi önünden kapıp kaçan, ardından da “ bu benim istediğim renk fare değil, sen bana yılan getir ” diyen eşiyle,
sille kanat kavga eden baykuşa bir göz attı ama ne onu ne de eşini ortada göremedi.
-Umarım eşini döven, fare hırsızı, baykuş
tutuklanmış, eşini de mor bacaya göndermişlerdir, dedi.
Karnı çok
acıkmış, bir tas süt, bir kap papara ya da şu yeni zımbırtı hazır mama verecek
ev sahip ve sahibesi daha uyanmamışlardı. Zaten onun uyandığı saatte hiç
uyanmazlar, günün ve gündemin en arınmış o dingin saatlerinde uyurlardı.
Geceden bırakılmış bir kap veya sağa, sola atılmış, dişe gelir bir atık
umuduyla arkaya doğru dolandı. Bir şey bulamadı. Bakınırken odunluk ve aynı
zamanda kalorifer dairesinin penceresini açık gördü, hemen oraya hamle edip
içeri girdi. Uzun ve ince, tek çifte küreklileriyle odun aralarına ağlarını
atmış örümceklerin uyarılarına, akreplerin kuyruk kaldırmalarına, kulağakaçanların
kalkık omuzla dayılanmalarına aldırmadan yaptığı incelikli keşiften de bir
sonuç alamayınca, odunluğun penceresinden atlayıp dışarı çıktı. Patilerini çiy
düşmüş çimenlerde temizleyip, gece nöbetinden yeni dönmüş, tel örgülerin
arkasında kahvaltılarını eden bodyguardermanların kulübesinin önünden dilini
çıkararak geçerken önünden yan sitenin hiç sevmediği kara kedisi, Kömür, geçti,
ürperdi. Kendi kendine;
-Nereden çıktı bu kara cadı? Yoksa kötü bir
günün başlangıcı mı?
diye söylendi…
Belki bir şeyler
bulurum umuduyla, koşar ama temkinli adımlarla vurdu kendini ovaya. Az ilerde, tembellikten
sekse bile üşenen, sanki büyük baş mandanın “en
az üç malak doğrun” tavsiyelerine inat, nüfusu azalıp, çift toynaklı
boynuzlular dünyasında azınlığa düşmüş bir kısmı söğüt dallarında, bir kısmı da
ovada ağır ağır geviş getiren bir bataklık mandası sürüsü gördü. Alınlarına
düşmüş, kimi gri, kimi kızıl gri, kimi raspalı, kimi fönlü, saçlarıyla
aptallıklarından mı, yoksa korkusuzluktan mı karşısındakilere dik dik bakan, bir
yandan da göbeğini kaşıyan bu hemşerilerinin yanlarından ormana doğru seğirtti.
Sabah, sabah şah tacı, dağ sümbülü, ballıbaba ve gelinciklerin fısıltılı çiy
sohbetlerine kulak kabartıp, dallarında nar bülbüllerine şakıma ve dem çekme
eğitimi verilen bir ardıç ağacının yanından ormana daldı. Tam, az ilerde yabani
sarmaşıkların altına geldiğinde karşısına çıkan utangaç bir kirpiye;
-Korkma! Benden sana hiçbir zarar gelmez…
diyecekti ki uzaktan
kendisini sinsi, sinsi gözetleyen, kedipol kayıtlarında tecavüzden defalarca
sabıkalı kötü kedi Şerafettin’in boynuna geçen diş izinin acısıyla irkildi….
-0-
67 gün sonra, bir
cumartesi sabahı, ikisi erkek, dördü dişi altı yavruya, Kedi tanrıça Bast’a (1) ettiği hayır
miularla anne oldu, çöl gölgesi sarısı ve parlak çelik grisi tüyleriyle, Sambuka.
Odunluğun, kendince, yavrularına zarar verilemeyecek dip köşesinde gizlediği
yavrularını doğumdan sonra yalayıp, temizledi ve emzirdi. Yavrularını, odunluğun
içindeki barınaklarının üstünde yuva ve o da yeni doğum yapmış dişi örümcek
Aranha’ya emanet edip, ev sahip ve sahibesine hem doğumunu haber vermeye, hem
de biraz bir şeyler yemeye, evin arka yola ve ovaya bakan, o an kapısı açık, mutfağına
doğru seğirtti. Yataktan yeni kalkmış, deniz börülcesi gibi kıvır kıvır saçlı
ev sahibesine kapı önündeki paspasın üzerinde yay gibi gerilip, paspası keyifle
tırmıklayıp neşeyle miyavlayıp, müjdeli haberi verdi. Deniz börülcesi saçlı,
panik atak, ev sahibesi çığlık atıp o da eşine müjdeli haberi verdi. Çocuklara masallar anlatan kitap yazar, çizer
ve boyar ev sahibi, müjdeli haberi alıp neşeyle aşağıya indi ve kedi bebeleri
göstermesi için Sambuka’nın öncülük etmesini istedi. Sambuka bu isteği, kedi
bebelerin emniyeti gereği, insanların dilinden anlamazmış gibi duymazlıktan
geldi ve iki lokma bile yemeden, komşuda dedikoduya dalıp kocası eve gelecek
karılar gibi koşarak, hiç değilse sağdan soldan bir şeyler bulma umuduyla sitedeki
diğer evlere doğru gitti. Akşam, ateş böceklerinin fener alaylı kutlamaları
altında uykuya dalan kedi bebeler ve Sambuka, sabah bir kâbusla uyandılar.
Aslan başlı, kedi tanrıça Sakhmet (2) üç yavruyu göğün yedinci katında tekrar
kendi yanına aldırmış, boğdurulmuş cansız bedenlerini ise odunluğun sağına
soluna bıraktırmıştı. İlendi Sambuka, ilendi ve ilenmesiyle birlikte;
Yaşayan bebelerinden birini kapıp evin o sabah da açık olan mutfak
kapısından içeri girdi.
Acı, acı miyavlayarak ensesinden yakaladığı bebelerden birini Deniz Börülcesinin
ayaklarının dibine bıraktı.
Hızla geri döndü.
Tek seferde bebelerden ikisinin de enselerinden kavrayarak onları da
evin mutfağına getirdi.
Onları da Deniz Börülcesinin ayaklarının dibine bıraktı.
Deniz Börülcesi bir kutu bulup bebeleri itinayla o kutuya yerleştirdi.
Sambuka, yaşayan bebelerinin korunmasını sağlayınca, yine acı acı
miyavlayarak odunluğa seğirtti.
Yazarçizer de peşinden gitti.
Bedenleri henüz ılık, ölen bebeleri, bir başka kutuda mutfağın önüne getirdi.
Deniz Börülcesine verdi.
Tekrar odunluğa döndü.
Bir kürek aldı.
Sambuka’yı mutfağa aldı ve kapıyı kapadı.
Önde kendisi, arka yanda ölenleri kutuda taşıyan Deniz Börülcesi ovaya
doğru yürüdüler…
….Güneş yavaş yavaş göğe yükseldi.
Bir ışık kümesi bebelerin gömütüne düştü.
Yazarçizer, Deniz Börülcesinin kolunu tuttu ve dedi
- Ra idi, ışığı ile
onları kutsayan, haydi geri dönelim.
Ben de tutamadım kendimi.
Gözpınarlarımda birikmiş olan yaşlar onları izler ve yazarken boşandı.
Sambuka’nın gözyaşlarını mutfağın kapısının altında karşıladı.
Yazarçizer ile Deniz Börülcesi geri döndü.
Yazarçizer, eşine
-Hayat bu…, dedi.
-Burada başka hayatlar
var, onlarla hayat, hayatlarına isim verelim,… dedi.
Yazarçizer, yazıp çizmekten gelen kudret, kuvvet ve cesaretiyle ikisi
erkek, biri dişi, kalan bebelere, kulaklarına fısıldadığı hayır miularla,
sırasıyla ve renklerine göre isim verdi. Parlak açık sarı renkli, dişiye Susam,
anasına çekmiş, çelik grisi ile karışık kızıl ötesi renk tayfı erkeğe Sumak,
çamurda yuvarlanmış portakal renkli, diğer erkeğe de Tarçın, dedi.
-0-
Yazarçizer ve Deniz Börülcesinin gözetiminde Sambuka’nın manda sütü
karışmış yağlı sütünde beslenen bebeler 10 gün sonra gözlerini açıp, gözlerini,
kedigil genleri gereği verandanın çatı eteklerine yuva yapmış kırlangıç
yavrularına diktiler. Bir yandan da Sambuka onları beslemeye geldiğinde
ağızlarını açıp, kırlangıçları taklit ettiler. Doğumlarından bir ay sonra
birbirleriyle oynamaya, etrafı ürkek ve titrek adımlarla keşfetmeye başladılar.
En cesur ve en atakları dişi Susam, en sokulgan ve oyunbaz Sumak, en çekingen
ve ürkek de Tarçın’dı. Kılavuzluğu hiçbir zaman kimselere bırakmayan Susam,
Yazarçizer’in ironik imgeler yoğun dünyasını yansıtıp bin bir emekle ürettiği
her biri özgün birer sanat eseri, en çok da kedi resmi ve nesnelerle dolu evini
keşfetmeye en önde başladı. İçlerinden birinin içine eşek arılarının yuva
yaptığı bir dizi porselen çaydanlıkları meraklı gözlerle inceledi. Bir
tanesinin “onüç” kere çaldığı,
onlarca guguklu saati dinledi. Bir gün merdivenlerden zar zor yukarı tırmanıp
yatak odalarını gezdi. Oradan balkona çıkıp, verandanın damına atlayıp aşağıya
ineyim dedi ama inemeyip Deniz Börülcesinden sıkı bir zılgıt yedi. Bütün bu
keşif gezilerinde Bast’ı var Sumak da Susam’ı hiç yalnız bırakmadı hatta bir
gün verandanın damında mahsur kaldıklarında en çok miyavlayarak ortalığı ayağa
kaldırıp, Susam’ı koruyup, kolladı. Tarçın ise ürkeklikten geceleri etrafta
gezen tarla farelerine bile hürmette kusur etmedi, eğer akla gelir de açılırsa evdeki
kara kutudaki hareketli tasvir-î âlemi izledi.
Yağlı süt, papara, hazır mama, okşama, mırıldanma ile geçen günlerden
sonra yavaş yavaş ergenliğe geçen bebeler, ev içi incelemelerini bitirip
çevredeki ekosistemi incelemeye giriştiler.
Kertenkeleleri yakala bırak metodu ile serseme çevirdiler.
Salyangozları tepiklediler.
Ovadan siteye sızmış tavşanları bizdendir, değildir, diye şifrelediler.
Leyleklerin iki bacak arasından, leylek üstü atlama şampiyonu
kurbağaları izlediler.
Mor dikenleri elleyip, biberiyelerin aralarına gizlendiler.
Mor salkımlara konup kalkan arıları, izlediler.
Çimenlere uzanıp, ağustos böceklerini dinlediler
Komşu köpek, Glasnost Uzmanı Raisa’dan “ Dikkat Köpek Var! “, “
Köpeklerle Yumuşak İlişkiler “ üzerine ders aldılar.
Gece sarmaşıklara, oradan da yıldızlara tırmandılar.
Tilkilerle kırmızı fenerli kümeslere daldılar.
Bit, pire bilumum haşarat-ı hayvaniye ile beraber uyudular.
Burunlarında birer uçuç böceği ile uyandılar.
Yağan yağmura şaşkınlıkla baktılar.
Sambuka onları uzaktan izledi.
Gereğinde yanlarında oldu, yol gösterdi.
Oyun oynayarak onlara atlamayı, saklanmayı, mücadeleyi ve avlanmayı
öğretti.
Bir gün, hepsini son bir defa daha gözledi.
Şairi anarak, “ Yaşamak sırası
sizde “ dedi.
Annelik görevlerine son verdi…
Ergenliğe varan Tarçın, Susam ve Sumak, akıllılık edip ÖSYM’ye
başvurmadan hayata atıldılar, gelecek için seçimlerini yaptılar. Tarçın, kendisini çok seven Deniz
Börülcesinin koruma ve kollaması altında, doğası gereği hiç kendini yormadan,
evde kalmayı seçti. Susam, evde aldığı sanat eğitiminin de etkisiyle yine aynı
siteden, kendisi gibi dişi, sanat tarihçi bir hocanın evini seçti. Yedi evin kedisi, herkesin sevgilisi Sumak ise
bir elinde tas, bir elinde asa, evden eve, dilden dile dolaşmaya başladı.
-0-
Günler, çekirge, kertenkele, kene, bazen papara, bazen hazır mama, açık
kapı kollama, akşamüzerleri, asma altı veya veranda altında siesta, akşamları,
Samanyolu altında karşı cinsle mırıldanma, fare kovalama, kanatları bellerinde,
bacadan bacaya laf atıp dedikodu yapan kukumavları aşağıdan kışkırtma, diğer
kedilerle beraber toplanıp “Ne olacak bu
sitenin hali? “ ana sorunu hakkında toplu halde miyavlayarak geçti. Başka
ne olabilirdi ki? Siz, şimdi benden satır satır, her kedinin statüsünü
değerlendirmemi, yani neyi, nerede, nasıl, neden kiminle yer, kiminle içerler?,
nasıl gezerler?, kiminle görüşürler?, facemiubook, ve/veya miutter’a üyeler mi?...
gibi hayatlarının üzerine magazin içerikli çeşitlemeler bekliyorsunuz ama onlar
bizim gibi değiller… Kediler de doğadaki tüm hayvanlar gibi basitçe doğar, yer,
içer, ürer, yaşar ve ölürler. Yok, öyle karmakarışık ilişkiler. Neyse uzatmayalım. Günler böyle akıp giderken bahar
sonu, yaz başı bir gün Sanat Tarihçi, Susam’a;
-Hazırlanmasını, kız
kısmı kedisini, ona buna bırakamayacağını, bir haftalığına bir yere
gideceklerini, “
söyledi ve onu, saplı havadar plastik bir kutuya yerleştirdi. Meraklı
Susam, doğrusu bu yeni keşiflere gebe gezi fikrini çok sevdi. Bu nedenle de hiç
sesi çıkmadı.
Sanat tarihçi, Susamın içinde bulunduğu kutuyu aldı, otomobilinin arka
koltuğuna yerleştirdi.
Emniyet kemerini kutunun üzerinden geçirdi ve kutuyu emniyete aldı.
Kendisi de direksiyona geçti ve yola çıktılar.
Yolda, yaprakların arasından süzülen ışık yağmuru altında ormanın bariton
sesini dinlediler.
Açık Hava Konaklarında oturan Romanlara el salladılar.
Kömür ocaklarından gelen isli havayı kokladılar.
Yarı yolda durdular.
Sağı, solu gözlemeden, gözlemeye yumuldular.
Yine yola koyuldular.
Orman bitti, betona boğuldular.
Dur, kalk yoruldular.
Denize kıyı bir araba parkına vardılar.
Vator nam bir “ ucubeye “ bindiler.
İyot kokusuyla tekrar kendilerine gelip şöyle bir gerindiler.
Tarihte Antigone, şimdi Burgazada anılır, yere geldiler.
Vatordan indiler, faytona bindiler.
Aya Nikola’da, ev sahibi meşhur ressam, sanat galerisi misal bir evde,
mevzilendiler.
Seyahat kutusundan çıkan Susam, her zamanki alışkanlıkla dışarı çıkmak
istedi ama alınan önlemler gereği bunu beceremedi. Lâ havle velâ kuvvete illa
miyau çekerek söylendi ama yılmadı. Köşe, bucak keşif yaptı, kaçacak delik
bulamayınca tam kapı önündeki ayakkabılığın önünde pusuya yattı. Akşamüstü su
getiren çırakla “al para, ver dolu
damacana, geri al, boş damacana” yapılan konuşmanın kamuflajı altında,
bacak aralarından, sanat tarihçinin “ dur
kaçma, beni yalnız bırakma!.. “ çağrılarına rağmen, şimşek gibi dışarı fırladı, Burgazada’nın Bahçelerine
daldı…
-0-
Yeni bir dünyaya adım atan Susam, kan çeker, hayvan sever, uzun boylu,
mavi gözlü, bir hanımın Aya Nikola sırtlarındaki evini mesken tuttu. Karnını
burada doyurdu. Suyunu burada içti. Yetmedi mi aşağıya iskeleye indi. Orada,
burada türdeşleriyle, köpeklerle, kargalarla, martılarla kavga edip ekmeğini
taştan çıkardı. Ada halkı arasında, eli maşalı, nam saldı.
Tarçın, Deniz Börülcesinin evinde mutlu yaşar, Sumak da orada burada
gününü gün edip gezer ama eninde sonunda Deniz Börülcesinin evini ana mekân
olarak bellerken, atlı küçük istiridye nam yeğeninin kedi severliğini bilen
Deniz Börülcesi, Sumağı, onunla
tanıştırmaya karar verdi. Düşüncesini Sumak ile paylaştı. Atlı küçük
istiridyenin kedi ve hayvan sever olduğu gibi saman aralarından atlara
fısıldadığını, onlarla konuştuğunu, onlarla koştuğunu duyan Sumak bu öneriyi
hemen kabul etti.Bunun üzerine ertesi gün;
Deniz Börülcesi Sumağın içinde bulunduğu kutuyu aldı. Otomobilinin arka
koltuğuna yerleştirdi.
Emniyet kemerini kutunun üzerinden geçirdi ve kutuyu emniyete aldı.
Kendisi de direksiyona geçti ve yola çıktılar.
Kendilerini yapraklarını sallayarak uğurlayan ağaçlara,
boyunlarını bükerek reverans yapan çiçeklere el salladılar.
Yeşilvadide durdular.
Yandım Esma’nın ayranını içtiler, köftesini yediler.
Onlar da Susamlar gibi;
Orman bitti, betona boğuldular.
Dur, kalk yoruldular.
Denize kıyı bir araba parkına vardılar.
Vator nam bir “ ucubeye “ bindiler.
İyot kokusuyla tekrar kendilerine gelip şöyle bir gerindiler.
Tarihte Antigone, şimdi Burgazada anılır, yere geldiler.
Vatordan indiler, yürüdüler.
İndos’ta atlı küçük istiridyenin koyu yeşil boyalı, zincirli evine
geldiler.
Seyahat kutusundan çıkarılan Sumak, önce kutunun önünde durup etrafı
inceledi. Geldiği eve göre oldukça minimalist döşenmiş bu evde daha da rahat
edeceğini hisseti. Atlı küçük istiridye onu kucağına çağırdı. Deniz
Börülcesinin gözleriyle verdiği güvenle istiridyenin kucağına gitti. Hissettiği
beden dili son derecede yakın ve sevecendi. Hoşuna gitti. Yavaşça istiridyenin
kucağından sıyrılıp balkona çıktı. Balkondan aşağıya baktığında daha da büyük
bir sürprizle karşılaştı. Aşağıda, bakışlarından belli, yumuşak huylu, annesine
benzer kuru ıhlamur sarısıyla karışık is grisi tüyleriyle bir dişi kedi ile
sarışın mavi gözlü, güleç yüzlü, temiz sözlü bir kadın ile yapılı, kumral,
yeşil güven veren gözlü, bir erkek kendisine hoş geldin diyen gözlerle
bakıyordu. Dişi kedi ile gözleri karşılaştı, bir tüle sarınmış, uzayıp kısalan aşağıdaki
kedinin kıvrak hayali, beyninin kıvrımlarında bir aşk iksiri gibi dolaştı. Hemen
aşağıya inmek istedi. Kapıyı açtılar dışarı çıktı. Burgazada’da ilk arkadaşı,
sonra dostu ve biricik eşi olacak Sürtük ile tanıştı.
-0-
Sumak ile Sürtük o yaz, kâh İndos’a yakın yamaçlarda kertenkele peşinde
koştular. Kâh çöp bidonlarından seçtikleri yiyeceklerle düzdükleri sepetleriyle
Hristos’ta pikniğe çıktılar. Bir çanak kedi maması, bir tas kedi rakısı, Baylan
evinin damına çıkıp Heybeli’den doğan mehtabı seyrettiler. Sarhoş olup, tırnak
çekip martılarla kavga ettiler. Sabah mahmur ve mutlu gözlerle eve arz-ı endam
ettiler. Yan bahçenin meyve ağaçlarında gezindiler avlarını gözlediler. Gün be
gün sevgilerini pekiştirdiler. Yine, yazın son günlerine doğru günlerden bir
gün, sabah kahvaltılarını ettikten sonra iskele, meydan, rıhtım arkadaşlarını
görmek için aşağıya inmeye karar verdiler. Sahilde, insanların bitmez tükenmez
ihtiyaçlarını gidermeye mekân yerler ve yollar kalabalık bir o kadar da
gürültülü olup Sumak ile Sürtük yürürlerken birbirlerini kaybettiler. Daha
doğrusu Sumağın geride kaldığını fark etmeyen Sürtük düzgün fiziği ve kendinden
emin haliyle bir yandan göz süzüp, bir yandan da kalçalarını sallayarak iskele
meydanına doğru işveli yürüdü gitti. Sumak ise Vator İskelesi ile Baş Köşenin arasında,
önünde, arkasında sağa sola devinen kalabalığın bacak ve masa aralarından Sürtüğü
aramaya başladı. Etrafı gözlerken, birdenbire, kıvrılan, bükülen, devinen
kalabalık gözlerinin menzilinde arındı sonra kayboldu. Gözleri sahilde bir
kediye kilitlendi. Evet, o, karşısında ona gülümseyen kedi kız kardeşi Susam’dı.
Kalabalıkta ezilmemek için adımlarını kolladılar, birbirlerine koştular, pati
vurup selamlaştılar, sarmaş dolaş oldular.
Sahildeki büyük çınar ağacının altına çekilip burada ne aradıklarını
birbirlerine sorup adaya geliş hikâyelerini anlattılar. Onlar sohbeti
koyulaştırmış anılara dalmışken Sumağın yanından yok olduğunu nice sonra fark
eden ve onu arayan Sürtük, onu ağaçların altında başka bir dişi kedi ile
görünce hışımla üstlerine gelip Sumağa, yanındaki
şıllığın kim olduğunu?... sordu.
Sumak güldü.
Susam Sürtüğe tırnak çekti.
Sumak kız kardeşini Sürtük ile tanıştırdı.
Sürtük mutlu oldu.
Sürtük mutlu olunca Sumak da mutlu oldu.
Sumak mutlu olunca Susam da mutlu oldu.
Birbirlerinin gözlerinde eriyen Sumak ve Sürtük ile arkadaşları ve de kardeşleri
Susam Burgaz’da ayrılmaz bir eküri oldu. Adanın giderek “yine depreşen eylüllerinde” (**) tenhalaşan kalabalığında, sessizleşen gürültüsünde derin sohbetlere
dalıp, Burgazada’nın ekonomi politiği gereği, köpek ve kargalara karşı
kedilerin kendi kaderlerinin tayin hakkı üzerine tezler ürettiler. Zamanla Salı
Sohbetleri diye anılır bu etkinliğe diğer kedileri de davet edip Kedi Hareketini
genişlettiler. Artık Sürtük ile Sumak birer sevgili Susam da kardeş ve görümce
olduğu kadar aynı zamanda birer yoldaştılar. Sumak ünlenmiş hem aklı hem de
siyah gür bıyıklarıyla karizmatik bir lider olmuş, bir gün Sürtüğün iyicene
aklını başından aldıktan sonra baba adaylığına da adım atmıştı. Bu arada, Kedi
Hareketi manifestosu gereği artık toplu ve örgütlü gezen kediler, henüz yazlıkçıları
tamamen boşalmamış adada hem insanların koruma ve kollamaları altında hem de
örgütlü olmanın verdiği güçle, özellikle her zaman organize kargaları şaşkına
çevirmiş, köpekler de dâhil aşlarını kimseye kaptırmamaya, sömürüye başkaldırmaya
başlamışlardı.
Bu yeni gelişmeye çok sinirlenen köpekler, hemen kargalara durumu
müzakereye karar verdiler. İskele meydanında yapılan toplantı sonucunda üstelik
yiyecek bulmanın oldukça zorlaşacağı yaklaşan kış şartlarında Kedi Hareketinin
tasfiyesinin şart olduğu sonuç bildirisiyle toplantıyı bitirdiler.
Ekim ikinci yarısı olmuş yaşam şartları gerçekten de kediler ve
rakipleri için ağırlaşmaya başlamıştı. Özellikle Sürtük karnındaki bebelerini
besleme Sumak da hem hareketin liderliğinin getirdiği sorumluluklar hem de
ailesini koruma ve kollama telaşına düşmüş, her ikisinin de omuzlarındaki yük
ağırlaşmıştı. Basttan, Sürtüğün ile Sumağın ev sahipleri adayı tamamen terk
etmediklerinden evdeyken onları besliyor, onlar da hayatlarını, paylaşsalar da
diğer hemcinslerine göre biraz daha rahat devam ettiriyorlardı.
Biteviye geçen bu günlerde bir akşamüstü, altı numaranın köşesindeki
trafonun önünde Kedi Hareketinden herkesin köpek ve kargaların haset bakışları
altında beslenmesine nezaret edip, kendi karınlarını da yeşil boyalı, zincirli
evde doyurmaya karar verdikleri bir gün… Sumak, Sürtük ve Susam İndos’tan
yukarı evlerine doğru yürüdüler. Issız sokağın ortalarında bir yerde, “iyi kışlar! dileyip adadan gitmesine
rağmen, sık sık hatırlarını soran ve midelerini doyuran, Boşnak gelini
Meliha’nın anısına pati sallayıp rampanın sonunda, düzlükte, eğik gövdesiyle herkese
selam vermeye hazır centilmen çam ağacına doğru yürüdüler. Çamı geçip evlerinin
çıkan sağdaki sokağın köşesine doğru geldiklerinde orada mekân tutmuş çöp
bidonunun altında bir öbek yiyecek gördüler. Sessizlikte, sessizce yaklaştılar,
yiyeceğe boyunlarını uzatmalarıyla, kendilerini birbirlerinden koparıp savunma
güçlerini düşürmeye amaçlı kargaların, taktik saldırısına uğradılar. Sumak ve Susam
önce korumaya alıp, sonra yeşil zincirli eve doğru kaçmasını sağladıkları,
Sürtüğün peşinden eve doğru yöneldiklerinde ikisini birbirinden ayıran kargalardan
birinin işaretiyle baskın veren köpeklerin gelmesiyle, kargalar sevinç
çığlıkları atarlarken…
Susam ve Sumak kendilerinden geçtiler, soğuk ve karanlık bir tünele girdiler.
Döne, döne yuvarlanırlarken kedi başlı köpekler, karga kanatlı kediler
gördüler.
Kaplumbağa kabuklu, farelere binip kaynar sulardan geçtiler.
Kurbağa bacaklı, kertenkelelerin sırtında alevlerden aştılar.
Karanlık kör diplerde tekrar aydınlığın rengini gördüklerinde,
elinde asa, uzun bembeyaz tüylü kanatlı bir kedi onlara patisini verdi.
Susam, patisini uzattı beyaz tüylü kedinin patisi aynı anda yıldızlara
boğuldu.
Susam beyaz tüylü kedinin kanatları altında kayboldu.
Sumak tam patisini beyaz tüylü kediye uzatırken Sürtüğün sesini duydu.
Girdabın dibinden çıkmaya çare, son defa aşkını kokladı, davrandı ama
başaramadı.
Sürtüğün uzanmış patisine
damlayan gözyaşları, yıldızları çoğalttı,
Sumak da beyaz tüylü kedinin kanatları altında kayboldu…
-0-
“Yaşama sevdalı, anılara
saygılı Sürtük,
bebelerini yeşil boyalı,
zincirli evin bahçesinde doğurdu.
Babaannesi kılıklı bir bebesine Susam,
Babası kılıklı bir bebesine Sumak adı verildi.”
---------------------------------------
23.04 / 02.06.2011
Etiler - Burgazada, İSTANBUL
NOTLAR:
(*) Marianna Vasiliadis’in
Burgazada’ya ilişkin bir anısından alınmıştır.
(**)Engin Aktel’in Burgazada’ya ilişkin bir şiirinden alınmıştır.
(1) Antik Mısır’da kedi kafalı koruyucu
tanrıça.
(2) Antik Mısır’da aslan başlı
savaş ve yıkım tanrısı..
GELEN MESAJLAR
“Altın Biraderim,
Sağ olasın, var
olasın. O gülücüklü satırlarından mahrum etme bizi. Gel gör ki hani Bedri Rahmi
bir şiirinde der ya “Ne zaman bir köy türküsü duysam, Şairliğimden
utanırım” Diye. Aha işte benimki de o hesap ne zaman iki satır yazsam ‘ulan’
diyorum kendi kendime ‘imdi burada Altın Biraderim olacaktı ki, görecektin sen
o cümleler nasıl kurulur sana gösterecekti ‘.Ve işte buyurun ‘ Burgazın
Sokacıklarında Aşk doğumlu kediler ‘ tefrikasının birinci bölümü düştü monitörlere.
Ne diyeyim Altın Biraderim sana, yazacak kelime bulamıyorum. Bildiğim tek şey
var o da; bu yazıların bu öbek ile sınırlı kalması yazık ötesidir. Etme, eyleme
gel şu işi çok zor deyip yok’a sürme. Bu hikâyeler harika illüstrasyonlar
eşliğinde kitaba dönüşecek olursa, yarışmalara girer ve dahi hatta ödüller
kazandırır sana. Hadi Altın Biraderim, bi’ zorla şu yolları…
PS: Evde benim de
bir kedim var-Gıcır-; hoş beni değil de benim hanımı çok sever o ama
olsun, gözümün
önünde olsun da kimi severse sevsin.3 gün nece bir zamandır?
Sevgiler
Tuğrul ÜNSAL, 30 Haziran 2011
Sevgili Tuğrul Kardeşim,
Sayende ve sayenizde geldik bugünlere, o günleri de görür belki bu
kardeşiniz geveze,...;)) Sevgiler, Mehmet I, 30 Haziran 2011
-0-
Helal olsun Mehmet I Biraderim. Ellerine sağlık. Zevkle okunan bir dille
yazmışsın. Sağ ol, var ol.
Fatih Uslaş, 02 Temmuz 2011
Teşekkür ederim Fatih, inşallah sonuna
kadar sıkılmazsınız....Mehmet,
02 Temmuz 2011
-0-
HelaJ olsun Mehmet I Biraderim. Selam ederim
Mesut Taşkın, 02 Temmuz 2011
-0-
Mehmetçiğim,
Burgaz'ın ''aşk doğumlu kedilerine'' devam… Ellerine sağlık arkadaşım.
Sevgilerimle,
Zübeyde Sarıoğlu, 05 Temmuz 2011
Burgaz'ın ''aşk doğumlu kedilerine'' devam… Ellerine sağlık arkadaşım.
Sevgilerimle,
Zübeyde Sarıoğlu, 05 Temmuz 2011
Okuyan gözlerine ve yüreklendiren
sözlerine benden bir kucak dolusu orkide, sevgili arkadaşım... Mehmet 05
Temmuz 2011
-0-
Tuğrul Biraderimle
ayni kanaatteyim. Bu satırlar, yazarı tarafından birleştirilip, geliştirilip bir
kitap haline getirilmeli. Okunması keyifli bir eser olacağına eminim.
Mehmetçiğim, ellerine, aklına sağlık.
Fatih Uslaş, 08 Temmuz 2011
Fatih Uslaş, 08 Temmuz 2011
Hemen geliyor istediğin kitap… Mehmet 08 Temmuz 2011
-0-
Sevgili Mehmet,
Çok güzel, çok hoş olmuş. Ellerine, aklına tekrar sağlık diliyorum Sevgili Arkadaşım.Bir gün bu güzel eserleri kitapçılarda da görmek dileği ile gözlerinden öpüyorum.
Fatih Uslaş, 09 Temmuz 2011
Çok güzel, çok hoş olmuş. Ellerine, aklına tekrar sağlık diliyorum Sevgili Arkadaşım.Bir gün bu güzel eserleri kitapçılarda da görmek dileği ile gözlerinden öpüyorum.
Fatih Uslaş, 09 Temmuz 2011
Fatih, yazdıklarımı okuyup, beğeninizi bildirerek beni
ödüllendirdiğiniz için ben de sizlere teşekkür ediyorum. Mehmet 09 Temmuz 2011
-0-
Sevgili Altın Mehmet,
Eline sağlık kitabın çok güzel olmuş. Bizim şirket Ricoh yazıcı ve baskı
makinelerinde dünyanın önde gelen firmalarındandır. Bu vesile ile senin
kitabını bir deneme olarak yeni makinelerimizden birinde bastırabilirim (bilâ
bedel), sonra da basılı kitapları sana İstanbul’a gelirken getiririm, tabii
izin verirsen. Bana bir bilgi verirsen sevinirim. Selam ve sevgiler.
Emin Ateş, 11 Temmuz 2011
Sevgili Emin,
Pazartesi sabahı yazını okuyunca;
· korktum,
· ürktüm,
· "ben
şimdi böyle bir öneriye ne cevap vereceğim?" dedim...
· sevindim,
· e tabii biraz da böbürlendim,
· şimdi sonuca gelelim...
Sevgili Emin,
Ben, bu yazılardan tabii ki başkalarının da keyif almasını isterim ama
onları nasıl dağıtacağımı bilemedim. Eğer Fatih de olur derse blogtaki arkadaşlara
gönderelim... Sözün özü, yazılarımı uygun gördüğünüz şekilde kullanın. Teşekkür
eder, sevgiyle ellerinden sıkarım. Mehmet 11 Temmuz 2011
-0-
Sevgili Mehmet
Güzel eserini bugün okuma
olanağı buldum.Büyük keyif aldım.Aklına, kalemine, emeğine sağlık.Umarım
yayınlanır ve daha nice kişiler keyifle okur.Yeni güzelliklerini beklemek
hakkımız diyorum.Sevgiler,
Reha Uzel, 11 Temmuz 2011
Ben de senin bu son cümlenden korkuyordum
ya, haydi bakalım hayırlısı, gayret sizden kalem bizden... Selam ve sevgilerimle,
Mehmet 11
Temmuz 2011
-0-
Altın Biraderim,
Senin yazdıklarının
daha çok kişiye ulaşması konusunda arkadaşlarımın bana katılmalarını ve her
kesin elinden ne geliyorsa yapmasını çok büyük bir mutlulukla izliyorum. Bu
arada ben de Burgazın Sokacıklarında adlı anlatını daha evvel hikâye kitapları yayınlanmış
olan çok sevdiğim bir arkadaşıma gönderdim. Hem okusun hem de dışarıdan, çünkü
biz içeriden sayılırız, biri olarak bu anlatı konusunda fikirlerini söylesin.
Hem de bir kitap yayınlatma işi hangi prosedürlerden geçiyor, bana anlatsın
diye.İşte bu bağlamda Sevgili Emin’in ta Hollanda’lardan verdiği destek çok
önem kazanıyor.Bence Emin sadece Burgazın Sokacıklarını değil , İstiridye
Tarlalarından “İtiraflar”, Saman Aralarından “Atlara Fısıldayan Adam , Test Sayfalarından
“Hüzünle Bakan Gözler” ve Burgazın Arka Bahçeleri’ni de yayınevlerine verilecek
formatta ayrı ayrı ciltleyerek sana gönderebilecek olursa çok işine
yarar derim.Aklına ve kalemine sağlık, yolun açık olsun biraderim.Sevgiler,
Tuğrul Ünsal, 11 Temmuz 2011
Haydi, bakalım zaten başıma ne geldiyse
senin yüzünden geldi, iyi ki de geldi :)) ...kal tasasız ve sağlıkla, Mehmet 11 Temmuz 2011
Canim Mehmet I
Biraderim,
Bahsini ettiğin konuda benim nasıl bir etkim olabilir ki? Canim Emin’in bastıracağı kitaplardan bir adet bende de olması ancak benim keyfime keyif katar. Hepinizi çok seviyorum.
Fatih Uslaş, 11 Temmuz 2011
Bahsini ettiğin konuda benim nasıl bir etkim olabilir ki? Canim Emin’in bastıracağı kitaplardan bir adet bende de olması ancak benim keyfime keyif katar. Hepinizi çok seviyorum.
Fatih Uslaş, 11 Temmuz 2011
-0-
Sevgili Emin,
Fatih'in yanıtını sanırım sen de görmüşsündür... Kararı sana bıraktım.
Benim şu an söyleyeceğim tek şey eğer basıma karar verirsen söyle de sana
gözden geçirilmiş son halini göndereyim. Sevgiler ve selamlar. Mehmet 11 Temmuz
2011
-0-
Sevgili Altın,
Ben internet yazınıyla uğraşacak adam mıyım? Kitap çıkar, adam gibi parasını ödeyip alır okurum, daha ne diyeyim? Ellerine sağlık.
Aydos Türk, 11 Temmuz 2011
Ben internet yazınıyla uğraşacak adam mıyım? Kitap çıkar, adam gibi parasını ödeyip alır okurum, daha ne diyeyim? Ellerine sağlık.
Aydos Türk, 11 Temmuz 2011
Abimin emrine ivedi gönderile, hem de
yazarından imzalı, hiç merak etme...
Mehmet 11 Temmuz 2011
Sevgili Altın,
Susam ve Sumak Burhaniye' ye intikal ettiler. Durumları iyi, tek
sıkıntıları dakika başı davul zurna eşliğinde geçiş yapan sünnet konvoylarının
dayanılmaz gürültüsü. Onları merak etmemeni diliyorum, bizim topraklarda
özgürce yaşayacaklarından emin olabilirsin, onlar artık bizim de kedilerimiz
sayılır. Her şey için teşekkürler...
Aydos Türk, 13 Temmuz 2011
Not : Akşam menüsü için sivri burun Karagöz alacaklar.
__._,_.___
-0-
Sevgili Mehmet,
Hikâyeni büyük bir zevkle okudum. Senin hikâyeyi e-mail ettiğin tarihler de okuma fırsatım olmadı ama tüm yorumları adeta ezberledim. Tuğrul’un dediği gibi yazılarının bizim grup ile sınırlı kalmaması gerekir. Emin'in desteği süper… Ellerine ve yüreğine sağlık… Bizlerle paylaştığın için teşekkürler. Sana ve Ufuk'a selam ve sevgilerimi iletiyorum.
Tulin Çağlar Koray, 12 Temmuz 2011
Hikâyeni büyük bir zevkle okudum. Senin hikâyeyi e-mail ettiğin tarihler de okuma fırsatım olmadı ama tüm yorumları adeta ezberledim. Tuğrul’un dediği gibi yazılarının bizim grup ile sınırlı kalmaması gerekir. Emin'in desteği süper… Ellerine ve yüreğine sağlık… Bizlerle paylaştığın için teşekkürler. Sana ve Ufuk'a selam ve sevgilerimi iletiyorum.
Tulin Çağlar Koray, 12 Temmuz 2011
Sevgili Tülin,
Geç yanıt için özür diler, mehtabı yudumladığım bu Burgaz
gecesinden selam ederim. Mehmet,
13 Temmuz 2011
--------------------------------------------------------------------------------------------
Yaşama sevdalı, anılara saygılı Sürtük, bebelerini yeşil boyalı,
zincirli evin bahçesinde doğurdu.
Babaannesi kılıklı bir
bebesine Susam,
Babası kılıklı bir
bebesine Sumak adı verildi.
Burgazadasında yeşil boyalı, zincirli evde yaşıyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder