Mehmet Altın
SAMAN ARALARINDAN
“Atlara Fısıldayan Adam”
Lirik Anlatı
iüif@yahoogroups.com
yayınları II.
Saman Aralarından “Atlara Fısıldayan
Adam”
Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar
dışında yayıncının ve yazarın izni olmadan hiç bir yolla ve amaçla çoğaltılamaz.
I. Basım: 25 Ekim /
08 Aralık 2010
Yayına hazırlayan: Mehmet Altın
Kapak tasarımı: Mehmet Altın
Ön kapak resmi : Atlı Küçük İstiridye, Quaxta ve bardispa.
Ön kapak resmi : Atlı Küçük İstiridye, Quaxta ve bardispa.
-------------------------------------------------------------------------
“...Onlar bizim
doğudan gelen atalarımızın atlarıdır. Atlarımız da atalarımızla birlikte
buralara kadar gelmiştir. Hepsi bizim atlarımızdır. Türk Atları. Safkan Türk
atlarımız buralarda Germiyan ve Türkmen atlarıyla Ermeni; Kürt, Anadolu
atlarıyla karışmıştır. İşte bu Karaman
atımız Anadolu’nun bize verdiği bir armağanıdır.”
Süleyman Kahya ve adı bilinmeyen ardılı 1660–1717
“1791 yılında James
Weatherby Londra’da ilk jokey kulübünü kurdu ve ilk ‘ Damızlık ‘ kitabını yayınladı.
Kitabında tüm cins yarış atlarının soyunun üç esas erkekcinse dayandığı
ilkesini açıkladı. Bunlar; Godolphın Barb, Darley Arab ve Byerley Turk.”
Jeremy James, Türk Atı, e yayınları
-------------------------------------------------------------
|
ÖNSÖZ
Bu anlatıyı kaleme almaya,
atlarla, özellikle Quaxta ile yaptığımız uzun ara fısıldamalardan sonra onların
adına karar verdim.
Amacımız ortak gözümüzden atların
dünyasını bir kaç sahife ile olsa da sunmak ve kucağımıza yeni yeni aldığımız
veya almayı hayal ettiğimiz mini mini taylar ile mini mini istiridyelerin birbirlerine
fısıldadığı bir dünyaya saman tutmak...
Bana atlara fısıldamayı öğreten
oğlum, Berk, atlı küçük istiridye ve Horasan ülkesinin baş imrahoru, Sencer Hoca,
atların saman aralarındaki bu dünyasında biliniz ki size çok özel bir yer var.
SAMAN ARALARINDAN
“Atlara Fısıldayan Adam”
Fasıl I
Bugün yine daldım
denizlere, sonbaharın yalnızlığında fısıldaşan, kışın hırçın dalgalarına karşı
birbirine olduğunca kenetlenmeye çalışan istiridyelere... Hava, yağmur yüklü
bulutların arasında, çakan şimşeklerle
birlikte giderek yoğunlaşan fado(1) ritmindeki gök
gürültüleri ile ağıt yakmakta; uzakları gözleyen ve uzaklara hüzünle seslenen,
uzaklardan bir ses ve nefes bekleyen, dizlerini ve göğsünü döven kadınların,
ekmeğini denizden bekleyenlerin mağrur ağlamalarına inat... işte tam o sırada, önümde
beliriverdi simsekler ve gökgürültüleri eşliğinde, denizlerin, depremin ve
atların tanrısı Poseidon(2), olanca hiddet ve şiddetiyle...
ve elindeki üçlü yabasıyla vurdu, sarstı yeri dere, tepe... Sordu, sen bilmez
misin ki ben denizler tanrısı Poseidon, fısıldadığım kadar istiridyelere,
deniztaraklarına bir o kadar da fısıldarım kadim ve güzel atlara, aygırlara,
kısraklara, taylara... onlar ki süzülerek koşan hırçın ve kabarık platolarında
dağların, sakin ve düzgün otlaklarında ovaların... anavatanları, Kapadokya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan... batıda Andalusya, Galya, Germanya,
Lehistan, Nemçe...doğuda Moğolistan, Afganistan, Pers Ülkesi...kuzeyde Rus
stepleri, güneyde Arabistan çöllerine kadar...bre gafil neden fısıldamazsın
aynı zamanda atlara da istiridyelere fısıldadığın kadar?...işte o zaman farkına
vardım ki aslında ben, bir zamanlar saman aralarından fısıldardım atlara
Poseidon kadar...(*)
Küçüktüm, ufacıktım,
amcamın elinden tuttum.
Ayazağa'da, şimdiki 3.Kolordu'nun
arazisinde,
çam ormanları içinde bir havuz misali
kondurulmuş manejde,(3)
engellerin önünde yükselirlerken tanıdım,
menzile ulaşmaya çalışan sazanlar
gibi
o en güzel atları,
o kudretli ve güçlü atları,
o zerafetleri kendilerinden menkul
atları,
erken çocukluğumda...
Üzerlerinde kıdemli efsane hüssarlar,(4)
Nail Gönenli,
Kemal Öncü,
Salih Koç
ve diğerleri ile beraber...
daldım yine denizlere ben onları
izlerken,
vurgun yedim engelleri aşarlarken,
vurgun yedim derinlerde,
atlar suda
deniz atları da suda
hep beraber
vurgunlara dala,
dala...
-----------------------
(*) Yazar bu fasılda, bir önceki anlatısı İstiridye
Tarlalarından “İtiraflar” ‘a göndermede bulunmaktadır.
Fasıl II
Dalarken vurguna,
ardından da rüyaya,
Atlar, Hz.Musa gibi suları
yardılar da
ben de onlarla beraber engellerin
içinden yürüdüm...
Azgın şelaleleri uçarak aştılar da
ben de onlarla birlikte kanat vurdum
kuyruk teleklerimden inci gibi
sular damlarken...
Nutkum tutuldu ateş saçarken
çelik mavisi, beyaz, çizgili
toynakları dörtnalda,
sanki samanyolunda yıldızlar
etrafımdan akmakta,
işte ben o gün başladım atlara fısıldamaya...
Dalarken rüyaya, sordum Poseidon'a
nedir beni sürükleyen bu karşı konulamaz tutkuya?...
dedi...
At yaşamdır...
güzellik ile zarafetin,
cesaret
ile gücün,
yetenek
ile iyi karakterin, aklın birlikteliğini simgeleyen
tek canlı
odur insanlardan sonra
insanlık
tarafından genel kabul gören...
At, ruhu ve dostudur insanın,
sıcak soğuk demeden yanındadır
insanın,
onun hızına, yüreğine güvenen,
onun bedenini ritmini içinde
hisseden...
onun gördüğünü görür insan,
çok uzak mesafelere kadar...
Onun engele veya mücadeleye olan
dikkati,
atlamadaki veya hızlanmadaki
kudreti,
yetenekleri ve başeğimi,
binicisinin denge, uyum ve yumuşaklık
içindeki hissi
ve becerisi,
onu,
binicisine ortak yapar tipki briç
oyuncuları gibi...
Al ve doru gövdesi ile alev alev
yanan, kınalı,
demir kırı donu ile tavırları
ağırbaşlı, edalı,
kula donlu, siyah saçlı, kumral, gök
gözlü bir kısrak,
yağız, esmer, baba yiğit bir aygır
yerinde durmaz oynak...
ki; bu renk ahenk atlarla beraberliktir,
atlarla insanoğlunu hipodromlarda,
Collesium'da,
Bizans'ta,
Maviler(5) bir yanda
Yeşiller(5) bir yanda,
altın taçlara uzandıran...
Savaş meydanlarında Centaurlar(6) gibi yekvücut koşturan... Keşfedilmemiş topraklarda
meraklara kurban...
ormanlarda avını kollayan,
tarlalarda ekmeğini arayan...
Budur..., dedi
Poseidon
sürükleyen seni bu tutkuya...
Fasıl III
Yıllar geçti,
rüyamda gördüm,
yılkıdaki(7) atları rüzgar kanatlılar gibi...
hep hayal,
meyal...
Yıllar geçti, gözlerimi açtım,
da gördüm...
aynı
vurgunu yemiş oğlum,
küçük istiridye!...
o da tıpkı benim küçüklüğümdeki gibi yanıbaşımda
atlarla fısıl, fısıl,
fısıldaşmakta...
atların üstünde, atlarla yekpare olmakta,
onlarla benden daha iyi anlaşmakta...
ki onlar;
o
Alman
Oldenburg, Hanover, Holstein, Westfalen,
en kudretlileri, en akıllı ve en
yeteneklileri,
çalışkan, disiplinli, daima
başeğimli...
o
Selle
Français, özgürlüğün misali Jeanne d’Arc,
şıllık, bilgiç bir o kadar da şen
şakrak...
o
Belgium
Warmblood,
elmas düşkünü, Flaman bürokrat,
o
Danish
Warmblood,
danca konuşan, sırtında sarışın bir
kaltak,(8)
o
Dutch
KWPN,
Amsterdam kanallarını aşıp da
kaçan,
kırmızı lambalı ahırlarına gülümseyen
dudaklarında,
hüzünlü bir hoyrat...
o
Trakehner,
ahırda kalmış kısraklara musallat,
katolik muslukçu,
vallahi bu da Polonyanın sorunu
sırasıyla her dilden fısıldayan atlarla...
küçük istiridye atlara sevdalandı
adeta...
Yanında baş imrahor,(9)
hocası,
bir eli belinde
diğer elinde
uzun lonj(10) kamçısı,
atların ayakları düz bassın da
şansları açık olsun, duayla...
Fasıl IV
Bindi küçük
istridye, adeta, (11)
üç ayağı kakım sansar gibi
kırmızı,
alnı akıtmalı süt gibi beyaz, ata
yürüyüş temposunda,
koştu sağ yan, adi süratli,
iki ayağı çizgili, at değil sanki zebra,
alnı yıldız lekeli, kuzey yıldızı
gibi parlamakta,
koştu anavan (12)
süratli,
dört ayağı uzun beyaz sekili,(13)
giymiş selanik don, beyaz nur yüzlü,
bektaşi aygır,
mahmur,
kuyruk sallamakta,
koştu sol yan, dörtnal,
tek ayağı beyaz sekili
gergin beyaz dudaklı,
başı kara toklu,
Moğol süvarilerinin yıldırım hızı,
Roma lejyonerlerinin tedbirli, disiplinli,
İspanyol Okulu(14) binicilerinin uyumlu ve atletik
ustalığı, Osmanlı sipahilerinin kıskandıran taktik çalımlarıyla...
Fasıl V
Gördü, küçük istridye,
ve gösterdi bana ahırlarda,
doğumunda tayların örümcek ayağı
gibi
kalkıp, inen,
kalkıp inen
titreyen bacaklarıyla ayağa
kalkışını,
analarının yanıbaşında
kostaklana kostaklana koşuşunu...
tımar edilen aygırların
hoyrat söyler kişnemelerini...
pedikürü yapılan çelik nallı ayaklarını
uzatıp da
taktırıp getr(15) ve topukluğunu,
kuşanıp, başlığını,
kantarmasını,(16)
göğüslüğünü,
eyerini,
dizgin ve üzengisini,
sıktırdıktan sonra kolanını
şöyle bir etrafına çalım
atanlarını,
Kanyon’da paparazzi ararmış
magazinlere çıkarmış gibi
kıskandıran kuyruk
sallayanlarını...
Bir o kadar da topallayıp acı
çeken,
sancılanıp tir tir titreyen,
barsağı düğümlenip gözleri
yaşaran,
gözlerimizi yaşartan,
bazen de arkasından hüngür hüngür
ağlatanları...
Fasıl VI
Öğrendi,
ve öğretti bana,
yumuşacık sırtlı, canlı adımlı
atlara binmenin keyfini...
güçlü sağrıları ile taşıdıkları
biniciyle beraber
oluşturdukları dengeyi...
bildiğini
boyunlarına sarılıp da hissettiklerinde
acemiliğimi,
çalışırlarken ter dökenleri,
bu nedenle er geç yakalacakları
ritmi...
Usta binicilere duydukları saygıyı
ve baş eğişi...
acemi binicilerin eyerde güven
duyması için
kendine çeki düzen verişini,
komut bekleyişini...
Ama bir o kadar da kendini
kırbaçlayanlara, zulmedenlere karşı
direncini,
kinini ve ateş saçan gözlerini...
sevmemişse biniciyi,
biniyorsa binici “miş” gibi
sürerken dalga geçenleri,
ya sürmeye süründürür,
ya durur,
durur da yerinden bile
kıpırdatamaz onu
havuçların en güzeli, en şahanesi...
hele bir olur olmaz topukla
kendisini,
kalkar dörtnala
zannetme kendini
Macar sirki süvarisi,
duruverir de yarı yolda
bulursun kendini okkalı bir
çamurda,
kendi de Red Kit’in atı Düldül
pozunda kafayı çevirmiş kahkahalar atmakta...
Fasıl VII
Gördüğümde midillileri(17)
üstlerinde küçük binicileri,
zorunlu din dersi hariç, temel
eğitim alan,
bir sıcak kaplar içimi yaşam ne
kadar güzel, ne kadar saf?...
düşünürüm bir beygiri,
zaten yaşamanın anlamı mı kalmış
alınınca testisleri,
sonra bir de çektiği arabadaki
hurda kağıtların yükü ile
çocuk yaşındaki sürücünün omuzlarındaki
yükü,
işte o anda bir hüzün kaplar içimi,
derim peki bu ne çelişki?...
gördüğümde ağır atları Jethro Tull’in(18) ağıt yaktığı,
kendi bir ton
çektiği beş ton,
tek düşüncesi
akşam eve götüreceği bir öbek
saman parası,
nasıl da çeker sabanı,
ağır yüklü arabayı,
kapalı gözlerle dönme dolabı,
mağrur Spartaküs(19) gibi
dizginlerinden başka kaybedecek
bir şeyi olmayan...
bindiğimde faytona,
ada yollarında,
hızlanıp eğer sarmışsa yokuşa,
atlar kamçılanmakta
inerim sessizce faytondan,
umarım onlara bir faydam ola...
umarım birleşirler de
kurarlar,
Çalışan Atların Birliği ve
Ahırdaşlığı’nı, ÇABA,
“Atların dizginlerinden başka
kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur...” diyenlere yoldaş...
umarım birleşirler de
hipodromlarda
yarış öncesi seçilecek bir hayat
kadını gibi gezdirilen,
startta gözleri hırstan kan
çanağına döndürülen,
eldeki dürbünlerin menzilinde
röntgenlenen,
havaya kalkmış sıkılı yumrukların
itisinde
varış çizgisine kilitlenmiş,
sırtlarından akan terlerinin
pırıltısında
varsıllığın düşüne dalınmış,
gücü ve hızı hoyratça kullanılan,
onuru ayaklar altına alınan
o güzelim saf kanlara yoldaş...
umarım birleşirler de
bir lokma ekmek için
mera, çayır, orman yeşili, deniz mavisi,
buğday sarısı için
hak arayanların,
hakkını sokakta arayanların,
bir lokma ot için üstlerine
sürülen,
üniforma giymiş frukolara(20) yoldaş...
Fasıl VIII
Sevdim,
saygı duydum
en
çok, engel atlarlarken atlara
onların binicileri ile beraber
verdikleri kararlara,
sürat ve dayanma yeteneklerinin test edildiği
kırk kilometreden yüz atmış kilometreye kadar
uzanan
atlı dayanıklık müsabakalarda
saygım artar bir kaç kat fazla...
işte
o zaman başlar asıl fasıl,
atlarla,
biniciler birbirlerine fasıl, fasıl fısıldamaya...
§
Sırtımdaki biricik dostum,
Aman hızımızı ve fuleleri(21) iyi ayarla,
koşturma beni olmayacak duaya,
atlama noktasını doğru zamanla,
bacaklarınla beni iyi kavra,
hünerin yarıdan fazlası bende olsa da
aman bana yanlış yaptırma...
aştık mı dik engeli?... aştık,
şimdi gözümüzde,
bir sonraki engel, okser,(22)
koymuşlar üst üste iki engel
aşmalıyız ikisini birden
sanki tek bir geniş engel,
aman ters girmeyelim engellere dikkat et,
sağda olmalı kırmızı,
solda da beyaz fanyon, (23)
şimdi yaklaşıyoruz triple’a, (24)
atlamalıyız üstünden bu araları sıkışık tuzaklarla dolu barlarların,
güldürmeliyiz yüzlerini bizi alkışlayan fanların,
hadi bakalım sıra geldi bardispa’ya
korkar mıyız biz aşağıdan yukarıya
bir açı gibi konumlanmış bu engeli aşmaya,
bakın hele bakın parkurun ortasında bir de Liverpool, (25)
engeli koymuşlar,
altına da bir havuz kondurmuşlar,
savulun bre kıyamayız biz havuzdaki istiridyelere,
aşar gider, bir de selam veririz o küçük sevgililere...
Fasıl IX
§
Kocamış kısraklar gibi durmadan
fısılkişneme,
biliyorum bunların hepsini ben de...
ama bazen gidiyor kafam başka yere...
üstelik daha en az on engelin
üstüne çık, atla yere,
üstüne çık, atla yere
kıçım oldu yara bere...
kafa da gidince
okseri düşürdük yere,
yazıldı dört ceza puanı deftere...
senin kaprisin yüzünden de çakıldık havuzun önüne,
yok ben çok utangaçım öyle çırılçıplak girmem havuza diye...
yazdılar mı dört ceza puanı daha deftere..
bir de zamanında bitirmezsek,
yeriz bir ceza puanı her geçen dört saniye...
umalım ki diğerleri daha çok ceza yazdırsınlar deftere, yoksa dereceye
falan girmek,
kaldı bir başka sefere...
Fasıl X
§
İhi, ihi, ekürime(26) küfreden, usta binici olsa
bari...
Sen, bana laf atmayı bırak,
biraz da bu işin arka bahçesine bak...
adam gibi nallar, baktırırsan ayağımı,
ben de doğru atarım adımı...
kesmezsen suyumu,
otumu,
samanımı,
havucumu,
elmamı,
performans ilacımı,
kurt ilacımı
yok bugün lonj yapmadın,
yok bugün hastalandın,
yok bugün dinlenme izni aldın diye...
ben de kaçmam engelin önünden atlamam diye...
ayrıca seyisime söyle,
zamanında yapsın tımarımı, temizliğimi,
kaytarmasın baska atların saman aralarından
gelen avantalar var diye...
hem sen konkur öncesi dolaştın mı iyice parkuru,
adımladın mı engel aralarını,
kaç fule?...
ezberledin mi engelleri,
nereden başlar bu parkur, nerede biter,
en kısa zaman için hangi dönüş riske değer?...
ha bir de unutma başlaman için kırk beş saniyen var,
hakem kulesinden başlama işareti verilmişse eğer!...
hani sen dalgınsındır da bir kişneyeyim dedim,
yanlışlık olmasın bu sefer...
Fasıl XI
§
Tamam, tamam uzatma...
sen de biliyorsun günlerdir beraberce çalıştık sebatla...
üstelik giriyoruz konkura yalnız senle, yani tek atla...
onun için sen işine bak, yalnızca atla...
bir de sağdaki soldaki aygırlara göz atma,
iffetini koru,
gelmesin aklına diğer atların bir soru...
takılmasın arkamıza magazin dünyasından bir ordu...
Kih, kih, kih, ata binmesini bilmeyen acemi “eğerim dar” dermiş...(27)
asıl sen kendini topla da,
yapacağım diye kızlara caka,
attırma bize manejin ortasında bir takla...
hem sen anana, babana bir göz atsana,
nasıl da bizle beraber hop oturup hop kalkıyorlar,
biz her engeli aştıkça...
ee! tabii gururlanıyorlar
sağdan soldan gelen
kıskanç övgülere kulak astıkça...
üzülüyorlar
sağdan soldan gelen
hınzır yergilere
yaptığımız her yanlışlıkta...
onun için gel el sıkışalım da
çıkalım şu parkurdan alnımızın akıyla
son vererek bu fısıldaşmaya,
teşekkür edelim bizi sabırla
izleyen dostlara,
her ne kadar içinde olduğumda,
içime, afakanlar bassa da
ben de bir an evvel atayım kendimi,
bizi eve götürecek vana... (28)
ki dinlenip hazırlık yapayım,
süslenip, gitiğimde haftaya
cumhurbaşatın yıllık geleneksel Dresaj(29) resepsiyonuna...
uyumum,
yumuşaklığım
ve rahatlığımla
göz doldurmalı
hareketlerimin mükemmeliyetini
ortaya koyup günün yıldızı olmalıyım...
Fasıl Son
Şimdilik budur benim size saman aralarından fısıldayacaklarım,
isterseniz ileride daha fazla olur fısıldayacaklarım...
bitirirken;
oğlum atlı
küçük istiridye
Horasan
ülkesinin baş imrahoru Sencer Hoca,
Orbay,
Lale ve Murat Hazar,
Hulûsi
Ağabey,
Kubilay
Bey,
Demir
Hoca,
Nihat
ile
Astazar,
Argine
de Coudre,
Cyrano
de Theillet,
Lavaro,
Quaxta(30)
ve
adını
hatırlamadığım diğer atlar,
hepiniz biliniz ki
bu anlatının saman aralarında
sizlerden gelen fısıltılar,
dağarcığımın en özel
köşesinde
sevgi ve saygıyla saklılar...
---------------------------------------------
25.10 / 29.11.2010 Burgazada, İSTANBUL
1) Fado, balıkçı, kâşif veya denizci
olan sevgililerini, eşlerini denize uğurlayan ve onların geri dönmessini umutla
bekleyen 19.yy Portekizli kadınların beklenen yakınlarının geri gelmemesi
üzerine denize karşı yaktıkları ağıtlardan türemiştir. Bu nedenle fado derin
acıların, hüzünlerin özlemin, mutluluğun ve aşkın ifade edildiği bir müzik
türüdür.
2) Yunan Mitolojisi'nde denizler,
depremler ve atlar tanrısı. Kronos ile Rheia'nın oğlu. Zeus ile Hades'in
kardeşi. Üç dişli yabası ile denizleri
allak bullak eder, karaları sarsar, depremler yollardı. Ayrıca atların da
tanrısıydı; Pegasus, Poseidon ile zorla sahip olduğu Medusa'nın çocuğudur.
3) Binicilik eğitiminin verildiği, atlı
yarışma ve gösterilerin yapıldığı kapalı ve açık alanlar.
4) Hafif silahlı, küçük ve atak süvari
birlikleri.
5) Bizansta araba
yarışlarında hipodromda yeralan karşıt gruplardır. Maviler Venetoi, Yeşiller
Prasinoi olarak anılırlardı. Bu yarışlar zamanla masum bir yarış olmaktan
çıkarak, dinsel, sosyal, ekonomik ve politik açıdan farklılaşan iki büyük
grubun mücadelesine dönüşmüştür.
6) Yunan mitolojisinde,
bedenlerinin üst kısmı insan, alt bölümü at
şeklinde olan yaratıklara verilen isim.
7) Başıboş bırakılmış atlar.
8) Üstü meşin v.b.g kaplanmamış eyer.
9) Osmanlı İmparatorlugu’nda en iyi
atların seçiminden av, eğitim, yarış, cirit ve savaş atlarınin eğitiminden,
yetiştirilmesinden, haraların
yönetiminden sorumlu makam.
10) Atların ve/veya binicilerin atın
kontrolu eğitmende olmak üzere turlarla çalıştırılması.
11) Atın
normal yürüyüşü.
12) Üzengide ayakta durarak, dizler
hafif kırık ama atı kavrayarak at sürmek.
13) At, eşek ve
sığırların ayaklarındaki ak leke.
14) Klasik Dresajın günümüzde hala en
saf formunda uygulandığı dünyanın en eski ve tek binicilik okuludur. Okul 1572
yılında kurulmuştur. Okulun adı atların İspanyol orijini olmasından
gelmektedir. Burada eğitilen atlar, Avrupa’daki en eski klasik dresaja uygun
olan Lipizzan atlarıdır.
15) Atın bacağının alt bölümünü örten
ve koruyan tozluk.
16) At başlığı
17) Yüksekliği 158 cm .den küçük atlar.
18) 1968'de iki blues kökenli yerel İngiliz grubu olan John Evan Band ve
McGregor's Engine'nin birleşmesiyle oluşan ve İngiltere'de kurulan bir progresif rock grubudur.
19) Spartaküs M.Ö.109–71 antik Roma
Cumhuriyetinde köle ve gladyatör. M.Ö.73–71 yılları arasındaki köle
ayaklanmasının önderi olarak bilinir.
20) 68’li yıllarda çevik kuvvet için
kullanılan lâkap, burada polis atı anlamında kullanıldı.
21) Atın dörtnal adımı. Binicinin 4
adım ölçüsü, bir fuledir.
22) Araları en az 70 cm , en fazla 170 cm . olan dik maniler.
23) Engellere hangi izden
yaklaşılacağını gösteren kırmızı ve beyaz tahta bayraklar.
24) Arka arkaya, az sayıda fulelerle
geçilmesi gerekli kombinasyon.
25) Liverpool, dik mani veya okserle
beraber aşılması gerekli havuz.
26) Aynı ahırda veya aynı sahipte olan
atlar.
27) Oynamasını bilmeyen kız, “yerim
dar” demiş; yerini genişletmişler “gerim dar” demiş.
28) At nakli için kullanılan özel
taşıyıcılar.
29) At Terbiyesi.
Amacı atın uygun bir egitim ile dogasında var olan üç yürüyüs kararının (adeta,
süratli ve dörtnal) en parlak hale getirilmesi ile mutlu bir atlete dönüşmesini
sağlamak ve bunları yaparken atın
motivasyonunun en yüksek düzeyde tutulmasıdır.
30) Atlar
adlarını tam kural olamasa da adlarının anne ve babalarının adlarının
karışımından alırlar. Örneğin Quaxta=Quidam ss (baba) ile X.Justien (ana) gibi.
HER FASILA MESAJLAR
“Nereden girdi, neden girdi?...öbeğe, bu arkadaş demeyin,
Baktım ki pek sesi sedası çıkmıyor, bu günlerde bu çemberin,
Yazar "Hüsnü"
kısmının eli değdi mi bir kere F ya da Q klavyeye,
Gelen kutusunun belleğini şişirir, bunu böyle belleyin,
O yazar durur, eh artık siz de idare ediverin,
Tekmili onbir fasıl, dişinizi sıkıp katlanıverin...
Mehmet Altın 29.11.2010”
--0--
“Mehmet I biraderim,
Yazını simdi okuma
fırsatı buldum. Çok beğendim. Bir koca kitabin arasından seçilmiş bir sayfa
gibi geldi bana. Öyle olmasa bile, bunları yazan kalem, beğenilerek okunacak,
sürükleyici bir kitap da yazabilir gibi geliyor bana. Kim bilir? Belki de
vardır böyle bir kitabi veya kitapları.
Sevgiyle gözlerinden
öpüyorum.
Fatih Uslaş 01.12.2010”
“Sevgili Fatih,
Buna kocaman bir kitap deme
aksine küçük bir deneme...
Canınızı sıkmasın diye
fasıl fasıl gönderip, bittiğinde
öbek formatında, öbek neşriyatı arasına
katılacak elbette...
Şimdi de hazır olun Fasıl II' ye
Tasasız ve sağlıkla kalasın sevgiyle,
Mehmet Altın 01.12.2010”
--0--
“Sevgili Kardesim,
Fasılları güzel yazmışsın.Verdiğin mesajlar cok güzel.
Tülin (Çağlar) Koray 08.12.2010”
“Sevgili kardesim,
Tam da paniklemisken
ben,
Bu sefer kimseye beğendiremedik
diye hayıflanırken,
İçime su serptin de
rahatlayıverdim birden,
Yarın XI kısım
tekmili birden,
Öbeğimizin
miniklerine armağan benden...
Kal tasasız sağlıkla
Mehmet Altın 08.12.2010”
--0--
“Altın Biraderim,
Günlerdir okumaya doyamadığım ve de yenisi ne zaman
gelecek diye sabırsızlıkla beklediğim “ Atlara Fısıldayan Adam “ serialini toplayıp, ciltleyip bir de
kitapçığa dönüştürmüşsün ya… sana ne diyeyim... Aklına , kalemine ve de emeğine
sağlık kardeşim.Bir yerler ve formüller bulup bu yazdıklarının daha geniş
kitlelere de ulaşmasını
sağlamak gerek mutlaka, senin gibilerden çok yok bu
ülkede. Ama Allahtan az da olsa varsınız da umutlarımız oluyorsunuz.
Senin seriali okudukça önce filmini TV’de hasbelkader
seyrettiğim sonra da bin zahmet arattırıp,
Amasra’da bulup taaa oralardan getirterek bir solukta okuduğum Nicholas Evans’ın eseri gözümün önüne geldi.
Senin zaten mutlaka kitabı okuyup ve de Filmi seyrettiğini varsayıyorum ama ola
ki bilmeyen veya duymamış olanlarımız vardır diyerek eserin hem kitap ve hem de
film bilgilerini yazıma eklemeye çalıştım.Hakkında çok fazla yazarak
arkadaşlarımı yönlendirmek istemem ama senin yazılarını da okuduktan sonra “
atlara fısıldayan adam” ın hem kitabının ve hem de filminin keyfini çok daha
iyi çıkaracaklarından eminim.
İyi okumalar ve de seyirler dilerim.
Sevgi ile kalın
Tugrul Ünsal
09.12.2010”
“Tuğrul Kardeşim,
Dün Tülin'e de
yazdığım gibi günlerdir tırnaklarımı yedikten sonra yazdıklarını okuyunca hem
sevindim hem de açıkça söyleyeyim büyük bir şaşkınlık içindeyim.Övgün için çok
teşekkür ederim.
Dostça ellerinden
sıkar, iyi günler dilerim.
Mehmet Altın 09.12.2010”
--0--
“Sevgili Mehmet I,
Yazdığın bu son açıklama ile, yeniden okuyunca o kadar keyifli oldu ki anlatamam.
Ellerine, diline sağlık diyorum ve gözlerinden öpüyorum.
Sevgiler,
Fatih Uslaş 09.12.2010”
Yazdığın bu son açıklama ile, yeniden okuyunca o kadar keyifli oldu ki anlatamam.
Ellerine, diline sağlık diyorum ve gözlerinden öpüyorum.
Sevgiler,
Fatih Uslaş 09.12.2010”
“Kal tasasız daha fazla keyifle,
Oku, okut minik istiridyelere...
Oku, okut minik istiridyelere...
Mehmet Altın 09.12.2010”
QUAXTA
“At yaşamdır...
güzellik ile zarafetin,
cesaret ile gücün,
yetenek ile iyi karakterin, aklın
birlikteliğini simgeleyen
tek canlı odur isanlardan sonra
insanlık tarafından genel kabul gören... “
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder