20 Mayıs 2012 Pazar



Mehmet Altın

TEST SAYFALARINDAN

Hüzünle Bakan Gözler ”


Gamlı Anlatı




iüif@yahoogroups.com yayınları III.

Test Sayfalarından “ Hüzünle Bakan Gözler ”

Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının ve yazarın izni olmaksızın hiç bir yolla çoğaltılamaz.

I.  Basım: 22 Aralık 2010 / 31 Ocak 2011

Yayına hazırlayan: Mehmet Altın
Kapak tasarımı: Mehmet Altın  




Boğaziçi tüy dikti!
ÖSYM'nin açıkladığı klavuzdaki ilan Türkiye'deki 'diplomalı işsizler' sorununu gözler önüne serdi. Boğaziçi Üniversitesi, üniversite mezunu E sınıfı ehliyete sahip kamyon - otobüs şoförü arıyor. Kadroya kaç kişinin başvuracağı merakla bekleniyor.
Türkiye’nin işsizlik problemi, ÖSYM tarafından açıklanan, “Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Kadro ve Pozisyonlarına Yerleştirme Tercih Kılavuzu”ndaki bir ilan ile yürekleri burktu. Boğaziçi Üniversitesi, üniversite mezunu E sınıfı ehliyete sahip kamyon - otobüs şoförü arıyor. Herhangi bir alanda lisans diploması şartı aranan şoförlük kadrosu için kaç kişinin başvurada bulunacağı merakla bekleniyor.
TÜİK’in Hanehalkı İşgücü Araştırması’na göre, “iş aramayıp da çalışmaya hazır olanlar” da dahil, Türkiye’de 4 milyon 803 bin kişi işsiz. Bunların içinden iş arayan 2 milyon 901 bin kişinin 5’te biri gençlerden oluşuyor. İşsizlerin yüzde 31’i eş-dost vasıtasıyla iş arıyor. İşsizlerin yüzde 86.9’u (2 milyon 522 bin kişi) daha önce bir işte istihdam edildiler. Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin yüzde 50.6’sı hizmetler, yüzde 20.9’u sanayi, yüzde 17.3’ü inşaat, yüzde 8.1’i tarım sektöründe çalıştılar, yüzde 3.2’si ise 8 yıldan önce işinden ayrıldı.
İşsizlik gerekçelerine bakıldığında da işsizlerin yüzde 29.4’ünü çalıştığı iş geçici olup işi sona erenler, yüzde 15.4’ünü işten çıkarılanlar, yüzde 18’ini kendi isteğiyle işten ayrılanlar, yüzde 6.9’unu işyerini kapatan/iflas edenler, yüzde 8.9’unu ev işleriyle meşgul olanlar, yüzde 11.5’ini öğrenimine devam eden veya yeni mezun olanlar, yüzde 9.8’ini ise diğer nedenler oluşturdu.
İşsizlerin çoğunluğu genç
TÜİK araştırmasına göre, Ekim 2010 döneminde 2 milyon 59 bin kişi işe yeni başladı veya iş değiştirdi. Bunun toplam istihdam içindeki oranı yüzde 9 olarak belirlendi, işe yeni başlayan veya iş değiştirenlerin yüzde 28.5’i 25-34 yaş grubunda yer aldı. Söz konusu dönemde işe başlayan veya iş değiştirenlerin yüzde 18.9’u sanayi, yüzde 36.9’u hizmetler, yüzde 20.4’ü inşaat sektöründe, yüzde 23.8’i ise tarım sektöründe işe başladı. Mevcut işsizlerin yüzde 14,4’ünü (417 bin kişi) işten ayrılanlar oluşturdu.

İlan yürek burktu

Türkiye’nin bu işsizlik tablosuna son olarak Boğaziçi Üniversitesi’nin verdiği,“Üniversite mezunu kamyon - otobüs şoförü aranıyor” ilanı eklendi.




ÖNSÖZ

Beni bu anlatıyı kaleme almaya iten,  kendi küçük coğrafyasında oldukça yoğun bir dersane nüfusunu barındıran, Beşiktaş’taki bir çay bahçesinde, aklı başında bir öğrenci grubunun kendi aralarında yaptığı bir söyleşi oldu.

Öğrenciler; kendilerini hayata tanımlayabilecek, hayatı deneyebilecek, hayatla kavga edebilecek, hayatı sevebilecek, kısacası, hayatlarını hayatla eğitilebilecekleri verimli bir süreçte tutsak edildiklerini, buna karşılık, test sınavlarının kendi öğrenimlerinin yeterliliğini değerlendirse bile eğitim düzeylerini değerlendiremeyeceğini, eğitimin aile ve okul sarmalında şekillenen bir kültür olduğunu, eğitim düzeyinin ve kişilik kodlarının sınava yansımadığı test sınavlarının, üniversiteye giriş sırasında değerlendirilmemesinin büyük eksiklik olduğunu söylüyor, sınav sonunda, yetersiz puan almaları halinde, zoraki sıraladıkları okullar ile seçtikleri dallar konusunda endişelerini, istenmeyeni yaşamanın, bir kâbusa dönüşebileceği dile getiriyorlardı.

Onları dinlerken, çok üzüldüm onlar adına hüzünlendim. Ama bir yandan da onları, bu kadar iyi ve bilinçli bir şekilde yetiştiren aileleri adına sevindim, ülkem adına umutlandım. Kendi deneylerimden yola çıkarak bu gamlı anlatıyı, o bir öbek gencimize ve ailelerine adadım.

Test kitaplarının aralarından geçmişe bakarken de simgesel iki profil kullandım. Adları bende saklı... ama üç aşağı, beş yukarı, benzer sizin de çocuklarınıza, az biraz farklı...


TEST SAYFALARINDAN

“ Hüzünle Bakan Gözler ”


Döndüm baktım da çocukluğuma ve ilk gençlik yıllarıma biz ne kadar şanslıymışız ki; boğulsak da üniversiteye girerken test kitaplarına, yine de kafayı sıyırmadan, sıyrıldık aradan...döndüm baktım da çocuklarıma, yaşıtları arkadaşlarına, hatırladım onların sınav önceleri ve sınavlar sırasında, "hoş girdikleri sınav kaç taneydi hatırlamıyorum ya!", nasıl da bakıyorlardi hayata; tıpkı dünyaya, sudan çıkmış denizyıldızının arayan duyargaları ve tutunmaya çalışan vantuzları, tıpkı çinekopun  nefes almaya calışan solungaçları, tıpkı anasının ardından koşmaya çalışan civcivin paytak adımları, tıpkı uçamayan martı yavrusunun şaşkın kanatlarıyla...Star Wars kahramanı R2 da olmasın sakın ÖSYM'nin klonu, programlanmiş beyin, analitik karar, donuk bakış, robot adımlarıyla...”

I.Profil

Kıvırcık saçlar, zeytin gibi hınzırca gülen siyah gözleri kem gözlerden koruyan uzun kirpikler, yerinde duramaz kıpır kıpır oynar, arkanı dönme sakın taklide kalkar Hazarfen'i, salıncakta asla oturmaz arar durur Jayne'i, su üstü kesmez, su altında nefes alır tüm hücreleri, fırtına, bora, yağmur, kar onun yaşama sevinci ve böyle tanıdı onu Adem'den olma Havva'dan doğma kardeşleri...

...ve öyle anlatır ve yazar zamanın vakanüvisleri ki; ilk oturduğunda test kitabı, defteri, kalemi ile masaya, masada da Anamur doğumlu Nur Hoca, asla affetmez yerinde kıpırdıyanı, dalga geçeni...görünce bu durumu yukarıda anılan hiperaktif garib-i Türkî, terk etmek istedi memleketi...o ki; aslanlar gibi kırmış inşaat halinde tüm iskeletini, kafadan ayağa her tarafı kırık, imzalı etiketli, ortopedistler için tam bir VIP, bir elinde gameboy diğerinde mecmua, umurunda mı dünya, nasıl sokacaksin bu garibi dar bir kalıba?

§         ...şimdi koşmak varken dışarıda, saklambaç, kovalamaca, nereden çıktı o hoca, bu hoca...üstelik de yapmazsan zamanında testleri, yiyeceğin zılgıt da Demokles'in Kılıcı gibi sallanmakta...ama inat bende ya kıpırdayacağım işte kıpırdayacağım yahu kıpırdamak da parayla değil ya, bu ne zulüm yazık değil mi biz çocuklara...

§         ...size de yazık, bize de be çocuk, ama ne yapalım ki kapitalizmin böyle kurulmuş düzeni... görüyorum bisikleti, topu, topacı, jiklet resimleri takası, deniz taklası oynamak için arayan, gameboy oynayan, spiderman okuyan, yardım isteyen hüzünlü gözlerini ama tek başına çözemem ki bu kilidin şifresini...

...diye söylenirken ben içimden, Nur Hoca da lâhavle çekmekte ve göz ucuyla süzmekte derinden......

§         ...aman bre çocuk, aksilik etme lütfen, her hafta birbuçuk saatten her ay gidiyor bizim maaşın büyük kısmı cepten...sen kıpırdamak parayla değil zannet...aman bre çocuk damardan gir konulara lütfen, haydi aslanım ver kendini testlere kalpten...

diye, diye biz içimizden, çocuk da ya sabır çekerek içinden, neyse gönderdik yukarıda anılan veledi, eski ve ünlü bir okula, eğitimi ingilizce temelli...

Sınavlar vapurlarda satılan mallar gibi...bitmedi, naylon torbadan çıkıyor bir diğeri...sınavlar matruşka gibi...biri bitiyor biri başlıyor, çocuk ve çocuklar sınavlardan müebbete mahkûm...

§         Canım yavrucuğum!
§         Efendim anacığım? Bu yaklaşımın altında ne aramalıyım?
§         Yavrum sen de bilirsin ki; eğer şu adı çokça anılan o okula geçersen, diploması da okulun kendisi de pek de afilli,  senin için iş hayatı başlar, bir adım ileri...
§         Buyurun buradan yakın, biz tam kurtulmuşken o hoca, bu hoca tekmili birden bir takım, anamız bize der ki aman oğlum gel şu engeli de atlayalım, merak etme sıkıldığında ben seni sinema, sutopu, kartopu, ayak topu, sudoku, kayak oyalarım..

...Neyse bu sefer çocuk da istekli, kazanırsa adı geçen yeri, artacak kendine güveni...ama yatay geçiş için yeterli yabancı dil gerekli, bu sınavına hazırlık için meşhur Rubina’ya kanıtlamalı ki; bu çocuk bu işe pek de yetenekli...ayrıca bilinmeli ki; kocası kapıda elini oğuşturarak bekler, dersler peşin ödemeli...

...her şey yerine getirildi...ama ne yazık ki; sınav teknik nedenlerle iptal edildi...hüzünle bakan gözler, bizden çare bekler, ne yapacağız şimdi?...

...Biz de çevirdik rotayı ikinci sıradaki ünlü okula, neyse ki hedefi tutturduk tam notla, hüzünlü gözler bir müddet yine döndü hınzırlığa...başladı yine gençliğinin en güzel günlerini yaşamaya...Heybeli’de her gece mehtaba çıkmaya...

Bitti mi?, yine bitmedi... üniversite sınav süreci geldi çattı, geçti aradan sadece bir kaç yıl...

Bu çocuk ve çocuklar ergenlik çağındadır, delikanlı erkek ve kızlardır, gönülleri hovarda, akılları bir karış havadadır...mantık; kapısı kilitlenmiş kafadadır, sevdayı düşünürken sevdanın da düşündükleri vardır...sevda ve tutkular; zeytin, ekmek, çay bardağı ile rakı  sofrasında, bazen üç otuz paralık elden ele dolaşan şarap şişelerinde, yağmur altında sokaklarda, üşümüş sımsıkı girilmiş kollardadır...hayaller; dışı pembe panjurlu, bir nohut oda bir bakla sofadadır...mutluluk; bacası tütecek, çocuk sesleriyle şenlenecek  eve, getirilecek bir file torbadadir...

Hayalleri kim dinler?...gerçek apaçık ortadadir...ya ortak paydada o güne kadar birikmiş çoğu atıl ve anlamsız ama dikte ettirilmiş, yaşam ve konfor standartlarını temsilen  düzene uyulacak, ya da  bu düzenden kaçılacak...peki nasıl kaçılacak?...yaşamadıkça başka bir sosyo-ekonomik çevrimde veya Robinson örneği kendi kendine, eninde sonunda gireceksin bu çevrime, iyisi mi sen gel de şu son engeli de atla, bir kerede...tek dileğim ileride, müstehcen servetlerin kazanılması ile uygarlığın yüz karası yoksulluklara hiç bir zaman izin verme...  

Başladı yine turlar, o hoca senin bu hoca benim, hocaların her birinin kapısının önü benim dinlenme ve radyo dinleme yerim...çünkü evde var sıkı yönetim...radyo, TV hizmet dışı, çocuğun aklı onlarda kalmamalı...



...birer, birer geçti böyle günler,...geldik sınav gününe, erken geldim sınav günü öncesi o son cuma günü evime...evde Köksal Hoca, özel dersane dışında ayrıca evde özel derslere gelen öğretmenlerin grub başı, hem de liseden benim sınıf arkadaşı...sarıldık birbirimize, söyleştik bir kaç kelime, bir yandan da çalışma masası benim tarafımdan gözlenmekte...masada bir yanda test için kitaplar, bir yanda tercih sıramaları için kitapçıklar, ama en çarpıcı olanı da hüzünle bakan o güzel siyah gözlerde parlayan yaşlar...

...anlaşıldı var bir terslik ama Köksal da insan olarak tam bir cennetlik, onu kızdırmak için olmalı olağanüstü bir densizlik, bizimki de onu çok sever üstelik...Köksal hoca yavaş yavaş giriyor konuya çünkü hem bir yandan eşimin ne zaman geleceğini sormakta, hem de diyor;

§   Mehmetciğim, bir sorun ama ancak çözülür suhuletle ve sakin olmakla...

...söyle be arkadaş, bir an evvel söyle, “Var mısın, Yok musun?” programındaki gibi beni germe...

§   sorun şu ki; oğlunun sınava girmesi için gerekli “Okulumuz öğrencisidir.” imzalı belge, senin oğlan tarafından onaylatılmamış!?..her nedense?

Ey unutkanlık tanrıçası Mong Po([1]) bunun hiç sırası değil, bunu nasıl yaparsın diye seni yersem de ben iyisi mi yalvarayım batılı bir tanrıya, bizden biri Athena,([2]), şu anda akıl ve mantığımı belki geri verir tamamen...

...düşünebiliyor musunuz?...günlerden cuma, bitmiş mesai saati, sınav pazar günü, eksik olduğu için öğrenci belgesi gidecek yılların emeği,...o an kulağıma gelen bir fısıltı, dedi...

§   Baba; bizim Türk Müdür, iyi bir adam, arayalım evini, bilirim, uzatır bize elini...

...düşündüm doğruydu getirdiği öneri, hemen  aradık Türk Müdür Atakan Bey'in evini, oğlu çıktı,

§   Babam evde yok Silivri'de bir otele toplantı'ya gitti, dedi...
§   Oğlum dedim lütfen  bul babanı, ben de gidiyorum oraya, almalıyım ondan belgenin onayını...

...yola çıktım Kozyatağı’ndan, telefon geldi Üsküdar-Şile sapağına varmadan, Atakan Bey'in oğluydu arayan...

§   Ben babamı buldum, durumu anlattım...babam dedi gelmesin buraya, ben şimdi talimat vereceğim okula, çözeriz, önemli değil bu sorun Mehmet Bey'in içi rahat olsun...

...o an, soyutlanmış ve galaksiler arasında boşlukta gezdiğim o an,  elim ayağım kesildi, gerilmiş sinirlerim, yay gibi boşalıp da gözlerimden çıktı sicim gibi yaşlarla...içimden dedim senin gibi insanlar hâla  var mı şu dünyada?...kul senden razı, ışık içinde yürü zamanı geldiğinde toprağa...bir de düşündüm, bunu çözen aynı sen, aynı benle karşılaşsaydı bu sorunla, devlet okulunda, çözebilir miydik bu sorunu bu kadar rahatça? Neyse hemen döndüm sapaktan, topukladım arabamı Kurtköy'e doğru dörtnallan...vardım okula...
...müdür yardımcısı beklemekte beni, eşiyle lojmanının kapısında, sonra da işimi yaparken benim, üstelik bir de kahve ile ağırlamakta...belge düzenlendi, imzalandı mühürlendi...o an düşündüm ve sordum kendime, şu elimde tuttuğum kağıt, farkında mı acaba, hayatın hangi dramatik bir komedi unsurunu taşımakta?...Neyse felsefeyi bırak, önceliğin, eline aldığın mutluluğu evine götürüp eşin ve çocuğunla paylaşmak ve bu kadar gerginlikten sonra çocuğun sınava rahat ve huzur içinde  girmesini, kaygılarını giderip, sınavda başarılı olmasını sağlamak...bilmeli ki; her türlü sonuçta, görevimiz, onu kollamak...

İşte böyle geçti, I.Profil ile sınavdan sınava günler, biliyorum, bu sınavlar öncesi ve sırası fikren çocukları ile beraber sınava giren siz, ebeveyinler, o günleri gayet iyi bilirler ve bize dayatılan bu düzeni büyük bir tevekkülle kabullenirler...

Profil II

Buğday rengi saçlar, etrafını merakla süzen yemyeşil gözleri taçlandıran, uzun kirpikler,  bırakın herhangi bir yere, döndüğünüzde bulursunuz onu aynı yerde, görünür sakin, lakin  üstüne gidilirse tutamaz kimse, sonra olsa da iyi bir sutopucu, altı yaşına kadar suya girmemek için kimse çıkaramadı ayağından papucu, bir yandan elinde gitarı yağmur altında “singing in the rain” söyler, bir yandan da en zor algoritmik problemleri çözer, bir yandan koyarken seninle araya mesafeyi, bir yandan da taklitleriyle güldürür seni, onu da böyle tanıdı Adem'den olma Havva'dan doğma kardeşleri...

...ve öyle anlatır ve yazar zamanın vakanüvisleri ki; o da ilk oturduğunda test kitabı, defteri, kalemi ile masaya, açılan bir sınavla yatay geçiş yapmaya, yine masada Anamur doğumlu Nur Hoca, kayıtlara geçtiği gibi asla affetmeyen hata yapanı, yerinde kıpırdıyanı, dalga geçeni...ama ona, asla söz söyletmez, toz kondurmazdı, kayırırdı II.Profil’i...bilirdi ki yukarıda anılan küçük dev adam, hiç bir sosyal etkinliğini aksatmadan yine de yapardı bütün istenenleri...bir elinde dizgin, bir elinde kitapları teker teker aşardı engelleri, binici bilgin...tek bir gün bile demedi, abisi I.Profil gibi;

§         bu ne zulüm yazık değil mi biz çocuklara!

...ama bilirdim ki içinde fırtınalar kopmakta...şöyle kedi gibi bir gerilmek varken, tırman dur, üst üste yığılmış kitaplara...üstelik sürerdi bir yandan da müzik eğitimi...hiç bir zaman da zorlamadık kendisini... bir elinde çay, simit, diğer elinde de olabilir kitabı veya gitarı...ama sanmayın öyle işçi gibi bir arı, aniden yapacağı bir hınzırlık, kendini yıllar boyu hatırlatır...

...ve böyle adımlayarak günleri... ilk öğretim sekiz yıl olduktan kelli, sessiz ama dev adımlar atan bu profili...sınav öncesi okul etrafında alınmayan önlemler nedeniyle, velilerle güvenlik, velilerle öğretmenler, velilerle veliler, velilerle okul etrafına gerilmiş teller arasında yapılan meydan muharebesiyle, zor bela girilen bir sınavdan sonra, soktuk yatay geçişle, yine eski ve ünlü okula zamanında sadece açmış kapılarını kızlara, bunun da eğitimi ingilizce temelli...

§         Ne muhabereydi ama!...bir arkadaşın kızını zor kurtarmıştım sıkışmışken tel aralarına...

Bitti mi?, yine bitmedi... yeni bir sınav süreci geldi çattı, geçti aradan sadece bir kaç yıl...bu sefer de lise giriş sınavları için çalış, dur...

Bu çocuk ve çocuklar tam kıvama gelirken her hangi bir dalda sportmen...şimdi hiçbiri düşünemez ne antrenman ne müsabaka...esas müsabaka; kurslar ile özel dersler, kurslar ile okullar, okullar ile özel dersler arasında...sonuçlar eleme usulu ile alınmakta...ondan sonra da sorar dururlar biz niye çıkaramıyoruz, bir şampiyon, uluslararası arenada?..niye alamıyoruz bir tane bile madalya?...sistem bozuk, sistem madara, sistem yalama...arkasında büyük bir sektör bu işten nemalanmakta...onun için test aralarından hüzünle bakma çocuk, bu çark böyle dönüyor, tek çare sistem içinde en iyi sonucu almakta...ders dışındaki etkinlik, eğlence ve isteklerine gem vur...sınavlardan sonra vur patlasın, çal oyna dur...

....neyse biz tutturduk tam onikiden hedefi, sınava girenlerin tek hayali...

Beş yıl sonra da sıra geldi sınavların en bilineni, üniversiteye giriş serüveni, neyse onu da sükunet ve suhuletle atlattık, biz perdeyi II.Porfil ile böyle ve böylece tamamen kapattık...   

Geniş Profil

§         Vakit kaybetmemeli, tuvalette bile soru çözmeli...

§         Bildiğim halde tüm dersleri, problemleri, sayfaları, konuları, ya atlarsam sorulardaki tuzakları!...

§         Ya işaretlersem yanlış kutuları, kaydırırsam cevapları!...

§  Bilemezsem bazı soruları, alamazsam iyi bir netice nasıl bakarım yüzüne bana emek verenlere?...Benim için kendini bir şeylerden mahrum edenlere?...

§         Midem dayanamayacak bu gerginliğe...gözlerim bile terlemekte...

§         Kendimi hissetmekteyim bir sisin içinde, neredeyim ben nerede?...

§          Millet bir kere ölüyor, biz üçer, beşer senede kırk kere...
  
§         Korkuyorum bu sınavdan , hayatım olacak allak, bullak...

§         Çok gerginim, istiyorum birilerini yumruklamak...

 Bütün bu süreçte çocuklarda benim gördüğüm ve gözlediğim...öğrenilen bilginin, sınavda etkili bir biçimde kullanılmasına engel, kaygıdan doğan hüzünlü ve endişeli bir beyin ile alacakları sonuca ilişkin olumsuz düşünce ve gerilimdir,...dilerim, dağarcıkları bilgiyle dolsun, akılları, kalemleri ve becerileri ile girecekleri bu türden sınavlar onlar için son olsun, hüzünle test sayfalarının aralarından bakan gözler neşe ve umutla dolsun...


--------------------------------------------------
22.12.2010 / 30.01.2011 Burgazada, Etiler, İSTANBUL


[1] Çin mitolojisinde Mong Po, Mi Hung Tang gibi değişik adlarla anılan Meng Po, Di Yu denen öbür dünyanın unutkanlık tanrıçasıdır. Asli görevlerinden biri öte dünyanın çıkış kapısında bekleyip, reenkarne olacak ruhlara unutma iksiri karıştırılmış çaydan vermek, onların geçmiş yaşamlarından hiç bir şeyi hatırlamamalarını sağlamaktır. Meng Po iksirini göl ve nehir kenarlarında yetişen otlardan hazırlar. İçki anında ve kalıcı amneziye yolaçar. Yeniden doğan insanlar bu yüzden geçmişi hatırlamaz ve tekrar bu sıradan dünyanın şöhret, zenginlik ve duygusallıklarına kapılırlar.

Şarabı andıran iksirin beş çeşidi vardır: tatlı, acı, buruk, tuzlu ve ekşi. Yeniden doğacak kişinin içmesi zorunludur. İçkiyi tatmayıp kaçmaya kalkanları yerden fırlayan bir çift kanca yakalar ve pirinçten bir boru gırtlaklarına girer. Ardından çay zorla içirilir. Böylece döngü yeniden başlar. Buna rağmen bazılarının iksiri içmeden kaytarmayı başardığı olur ve geçmiş anılarını bu sebeple hatırlarlar.   

[2] Athena, Yunan mitolojisinde akıl, sanat, strateji, barış ve savaşın tanrıçası. Roma mitolojisinde Minerva diye anılır. Babası Tanrıların başı Zeus, annesi ise Zeus'un ilk karısı olan Hikmet Tanrıçası Metis' tir. Sembolleri, kalkan, mızrak, zeytin dalı ve baykuştur. Mızrak savaşı, zeytin dalı barışı, baykuş da bilgeliği temsil eder. Athena, Atina kentinin baş tanrıçası ve koruyucusudur, kent ismini de ondan almıştır. Athena ve sembolize ettiği karekterler birçok kültürde benzer formlarda bulunur. Athena ayrıca Troya savaşında Akhaların yardımına koşup tahta atın yapılmasına yardım etmiştir. Athena özel bir kalkan taşır. Bu kalkan Aegis olarak isimlendirilmiştir. Kalkanın üzerinde, değişik süslemelerle birlikte medusa'nın başının resmi bulunur. Bu kalkanın önünde en güçlü ordular bile bozguna uğrar.

Temel özellikleri kentle ilgili olan Athena birçok bakımdan Kır Tanrıçası Artemis'in karşıtıdır. Athena'nın Yunan uygarlığı öncesinden gelen bir tanrıça olduğu ve daha sonra Yunanlılarca benimsendiği sanılır. Ama Yunan ekonomisi, Minos uygarlığından farklı olarak önemli ölçüde askerî temele dayandığı için, Athena başlangıçtaki evcil işlevlerini korumakla birlikte giderek bir Savaş Tanrıçası'na dönüşmüştür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder